"Bunu nasıl alabildin?" diye elması hayran hayran izleyerek, ışığa tutup yansımasına baktı Barış.
Telaşla elması elinden kapıp avucuma sakladıktan sonra etrafa bakındım. "Ne yapıyorsun gerizekalı. Ortalık yerde." dedim hayıflanarak.
"Ne kızıyorsun be, hayatımda daha önce bu kadar büyük elmas mı gördüm. Merak etmiştim."
Hemen de kırılmış gibi söylenmesiyle anında tavrım yumuşamıştı. Eğilip yanağına uzun bir öpücük bırakıp, "Tamam, evde bakabilirsin." dedim uysalca.
Anında kızaran yanaklarıyla bana bir bakış atıp önüne döndü ve ellerini ceplerine koyarak yürümeye başladı. Ben de peşinden büyük bir sırıtmayla ilerledim hemen. Eve kadar da sessizce yürüdük böylece.
Kapıyı çaldığımızda bizi annem karşılamıştı. İkimize şüpheli bakışlar atıp ellerini mutfak önlüğüne kurulayarak "Nerdeydiniz siz?" diye sordu.
"Dolaştık." dedim kısaca. Ardından yanından geçerek içeriye girdim. Ardımdan Barış da gelmişti. Küçük ahşap evimiz fazla geniş olmadığından zaten, sofadan girer girmez salonda tekerlekli sandalyesinde kitap okuyan babamı görebiliyordum. Ve onu her gördüğümde savaştan ne kadar nefret ettiğimi bir kez daha hatırlıyordum. Bacaklarını feda ettiği savaş. Ve üç abimi de ailemizden almıştı o savaş. İkiz abilerim, Asır ve Anıl'dan uzun zamandır haber alamıyorduk, benden iki yaş büyük olan Akın abimde en son geçen ay mektup göndermişti. Şimdi de sıra bana geliyordu, eğer bir yolunu bulamazsam on sekiz olduğum anda beni de alıp götüreceklerdi.
Elimdeki elması istemsizce daha sıkı tutarak, babamın yanına yürüdüm. "Arya nerde?" diyerek küçük kardeşimin nerde olduğunu öğrenmeye çalıştım.
"Bakçede ipek işliyordu. Yarın pazara götürecek." dedi annem. Küçük evimizdeki küçük mutfağımızda pek de fazla bulunmayan yiyeceğimizle bir şeyler pişiriyordu. Muhtemelen önceki akşamla aynı, bol soğanlı bir balık yahnisi ve şanslıysak yanında peksimet olurdu.
"Sen onun yanına git Barış." dedim arkadaşımın koluna dokunarak. Ben de babamın yanına gitmiştim.
"Nasılsın babacığım?" dedim tekerlekli sandalyenin yanına çökerek. Babam elindeki kitabı köşeye bırakarak bana gülümsemişti gözlüklerinin üzerinden bakarak.
"İyiyim oğlum." dedi saçlarıma dokunarak. "Nerelerdeydin bugün?"
"Her zamanki işler." dedim, babam benim her zamanki işimin onaylamasa da hırsızlık olduğunu biliyordu. Bu yüzden bakışları yine kınar gibi bakmaya başlamıştı.
"Yeni. Bir saat ister misin?" dedim elimi cebime atarak sabah birinin bileğinden yürüttüğüm saati çıkardım.
"Çalınmış bir saate yeni demem Arda." dedi imalı bir şekilde. O an, babaya göz devrilmez, kuralını çiğneyerek gözlerimi devirmiştim.
"Sen bilirsin." dedim ama yine de saati sandalyenin koluna bırakmıştım. Sonra dizlerine şefkatle dokunarak ayağa kalktım ve ben de Barışların yanına arka bahçeye çıktım.
O akşam herkes yataklarına gittiğinde ben hala uyuyamamıştım. Çünkü aklım bu sabahki betadaydı. Kimdi ki o, sahiden sarayda çalışmamızı sağlayabilecek miydi?
Bir süre sonra bunları düşünerek uyuyakalmıştım.
*******
O gecenin üzerinden birkaç gece daha geçmişti ve biz bir sabah kahvaltısındayken kapımız çalmıştı. Arya direkt olarak ayaklanıp kapıyı açtığında gelen kişinin benim adımı söylediğini haber vermişti. Ve ben günlerdir bu anı beklediğim için hiç düşünmeden kapıya yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Kraliçe - Omegaverse
Teen Fiction... [TAMAMLANDI] OMEGAVERSE ve fanmade kitabıdır. Yattığım yerde kıpırdanıp yavaşça gözlerimi araladım. Ve ilk gördüğüm şeyin Kuzey'in kuzgun karası saçları olmasını beklemiyordum. Gözlerim anında yuvalarından fırlayacak gibi açıldığında dün yaşad...