Episode 29

2.3K 293 47
                                    

Kuzey..

Aklımı yıkan hislerim, öncesinde sürekli kontrol altında tutup bastırdığım tüm o duygular, ruhuma isyan açmıştı.

Beni hissederek öptüğü ilk anda tamamen onun kuklası olmuştum da farkında değildi neyseki. Her şeyi karıştırmakta ve aklımı başımdan almakta üstüne yoktu zaten. Sadece bir bakışı, mavi gözlerindeki ufacık bir parıltısı, ince dudaklarından dökülmüş minicik bir kıkırtısı için bütün hayatımı silmiştim. Bilmiyordu.

Omuzlarımda ağırlığını taşıdığım yük öyle acı vericiydi ki, o olmasa bir saniye dahi düşünmeyeceğime emindim.

Benim kendime dair umudum yoktu.

Son bakışını unutamıyordum. Ağlamaklı sesini çırpınışlarını, unutamıyordum. Şimdi nasıldı, yemeğini yiyor muydu, rahat bırakıyorlar mıydı, ne düşünüyordu, ne hissediyordu..

Düşünmekten deliye dönecektim.

Kendimi bir şekilde zaptediyordum da, alfam fazlasıyla kızgın ve öfkeliydi. Omegayı çoktan sahiplenmiş ve kabul etmişti. Ayrı kaldığı, tedirgin hissettiği her saniye daha fazla öfkeleniyordu. Ve ben bu öfke harbine daha ne kadar dayanabilirdim bilmiyordum.

Arda'yı görmeye, iyi olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı.

Ellerimdeki kelepçenin kalın zincirini izlerken daldığım  düşüncelerimden hücremin kapısının arlanmasıyla birlikte sıyrıldım.

Ruhunu kaybetmiş neşeden yoksun bakışlarım ilk önce zemine ardından da kapıya çevrildi ağırca. Bana ne olacağı meçhul değildi. Aksine ayan beyan açıktı.

Beraber büyüdüğüm, yeri geldiğinde kendimden daha çok değer verdiğim, damarlarımda bile aynı kanın dolaştığı öz kardeşim bana sırtını çevirmişti. Hiçbir ihanetin canımı böylesine yakabileceğini  düşünmezdim. Hatta Güney'in ihaneti bana ne kadar saf olduğumu göstermişti bu konuda.

Yaptıklarından sonra onu kardeşim olarak düşünmeye bile utanıyordum. Ki ailemden tek bana kalan kişi oyken, bu düşünce çok acı vericiydi.

Eğer ki Arda olmasa başıma gelecek her şeyi sessizce kabul edecektim. Uğruna mücadele etmek isteyeceğim bir şey bırakmamıştı çünkü bana. Ailemi, inancımı, olmaya çalıştığım her şeyi elimden almıştı. Geriye, almak isteyeceğim intikam bile bırakmamıştı hatta.

Arda hariç.. Onu da elimden almasına izin vermeyecektim.

"Vakit geldi." sesini duyduğumda bakışlarım bu defa gelen kişiyi buldu. Ve anında kaşlarım çatıldı. Aylar önce kağıt üzerinde gördüğüm yüz şuan karşımdaydı.

Ölü olması gereken bir yüzdü bu.

"Sen?" dedim kafa karılıklığıyla. Aniden oturduğum yerde ayaklandım ve bir adım attım daha iyi görebilmek için. Emin olmak için.

"Vakit geldi majesteleri, beni takip edin." Beyaz saçları, tanıdık yüzü ve alışık olduğum mavi gözlerin yerine çok benzer suratına tezat duran kırmızı gözlerine şaşkınca baktım.

"Bekle," dedim arkasını dönmesine izin vermeden. Attığı adım duraksadı. "Sen kimsin?"

"Burası bunları konuşmak için fazla karmaşık olacak birazdan. Gitsek iyi olur." dedi ukala bir şekilde.

Şaşkınlığımı üzerimden atamadan onu takip ederken buldum kendimi. Bakışlarımı üzerinden ayıramıyordum. Bu yüzden gitmemiz gereken yolun tersine yürüdüğümüzü biraz sonra fark ettim.

" Nereye gidiyoruz? "ye sordum kararaızlıkla.

" Güvende olacağınız bir yere. "diye cevapladığında kısa bir an duraksayıp bana dönmüştü. Temkinli hareketlerle yaklaşıp cebinden bir anahtar çıkardı ve beni bileklerimdeki sessiz taştan kurtardı.

Gümüş Kraliçe - OmegaverseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin