"Akın sence de bu tedbirler fazla.."
"Hayır Arda." dedi Akın. Nadiren yaptığı gibi ciddi abi rolüne bürünerek. Genelde alaycı ve ciddiyetsiz davransa ve benimle konuşurken daha nazik davranıyor olsa dahi arada bir aşırı ciddi olabiliyordu. Böyle zamanlarda ona dik gitmemem gerektiğini anlardım.
Fakat..
"Ama ya."
"Hayır dedim Arda." dedi yeniden laflarımı tıkıyarak. "O senin alfan olabilir fakat ne kadar güveniyorsun ki? Seni mühürlememiş bile."
Gözlerim irileşti. Son cümlesi dudaklarından bunu düşünüp söylemeyi planlamadığı bir cümleymiş gibi zoraki dökülmüştü ki keşke hiç duymamış olsaydım. Omegamın kalbi duydukları üzerine incinmişti saniyesinde. Hakaretlerin en ağırından daha beter hem de.
"Öyle söylemek istemedim." diye toparlamaya çalışsa da onu incinmişliğimle görmezden geldim. Bakışlarımı kaçırıp elimi kaldırdım bana doğru yaklaşan bedenini engellemek için.
"Yaşadıklarımızı bilmiyormuş gibi.." dedim hayal kırıklığı dolu sesimle. "Bunu nasıl söyleyebilirsin? Böyle olması kolay mı sanıyorsun? O bir prens.. Ve ben, ben ise sıradan biriyim. Üstelik aynı kanı bile taşımıyoruz. Tüm bunlar kolay mı sence? Ben.. Ben zaten.." diyerek sonlara doğru kekelediğimde engelime rağmen beni kendine çekip sarıldı büyükçe.
"Biliyorum bebeğim," dedi. Ona sarılmadım. Beni değil ama omegamı çok kırmıştı. Kollarım ona uzanmadı. "Özür dilerim ben düşünmeden konuştum."
Bu yalandı. Düşündüğünü fakat bunu yalnızca sesli dile getirmeyi planlamadığını anlamıştım çoktan.
"Ama anlamlısın. O bu dünyanın en güçlü elementi. Burada bir orduya ve bir sürü yeni yeteneğe sahip insana sahip olsak dahi, ona güvenemeyiz." diyerek tane tane konuştu ve sanki yeterli olacakmış gibi "Henüz." diye ekledi.
"Yani yalandı." dedim kollarının arasından çıkıp. "Onun güvenliğini düşündüğünüz filan yok. Ondan korkuyorsunuz."
"Artık sen varsın, bu değişebilir." diye umutla eklediğinde alayla güldüm istemsizce.
Hayır, dedim içimden. Asıl şimdi benden de korkmalılar.
Ama dışımdan bunu dile getirmedim.
O an sanki, yeni bir şey keşfetmiştim. Adım attığım bu yeni dünya düzeninde hiçbir şey bıraktığım gibi değildi. Ne Akın, artık benim tamamen güvenebileceğim o insandı ne de ben öyleydim.
Yalnız hissettim.
Tüm dünyaya karşı yalnız Kuzey'le mücadele etmek zorundaymışım gibi. Yalnız, ona güvenebilirmişim gibi.
Ve bu acıttı. Hem de hiç olmadığı kadar.
"Yetenekli kızıllarla tanışmak istiyorum." dedim kararlı bir şekilde yerimde dikleşrek.
"Tabii ben.."
"Ve Kzuey de yanımda olmalı." diye ekledim.
Akın ağzı aralık kalmış bir şekilde sustu. Ardından kaşları çatılacak gibi olsa da toparladı. Başıyla tek seferde onaylayıp arkasını dönerek odadan çıktığında tuttuğum nefesimi salık verdim. Kararlı ifadem darbe almış bir cam gibi tuzla buz oldu hemen.
Göğsüm ağrıyordu. Artık kimseye güvenemiyordum, en yakınlarıma bile. En ufak hatalarında sürekli şüphe ediyordum. Karşımdakinin kim olduğu ya da geçmişimiz bile önemli değildi.
İhanet her yerden gelebilirdi. Ve ben Kuzey kadar güçlü değildim. Kardeşimin ihanetine katlanmazdım.
Bu yüzden şüpheyle yaklaşmak ne kadar acıtsa da böyle davranmaya devam edecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Kraliçe - Omegaverse
Novela Juvenil... [TAMAMLANDI] OMEGAVERSE ve fanmade kitabıdır. Yattığım yerde kıpırdanıp yavaşça gözlerimi araladım. Ve ilk gördüğüm şeyin Kuzey'in kuzgun karası saçları olmasını beklemiyordum. Gözlerim anında yuvalarından fırlayacak gibi açıldığında dün yaşad...