Episode 27

2.5K 269 45
                                    


Medya cidden tam aklımdaki karakterler diyebilirim ama tabii siz muhtemelen farklı hayal etmişsinizdir :')

Neysem sizi bölümle başbaşa bırakıyorum, keyifli okumalar..

***

Zayıflamış, hantal bedenim sürüklendiği yere gitmeye mecburdu. Günlerdir yürümemiş bacaklarımı adeta sürüyerek hareket ettiriyor olsam dahi, kimse umursamıyordu. Yanımdaki muhafız aksine daha hızlı yürümem için itikleyip duruyordu.

Güney ise, kıçımın asilzade majeste kralı, önden önden yürüyordu.

Çok kez plan yapmıştım. Yeteneğimi çağırıp onu bir Yıldırım'la ikiye hatta belki daha çok parçaya ayırmak gibi kanlı ve vahşi planlardı bunlar. Lakin velhasılkelam, güçlerimi kullanamıyordum. Bileklerime taktıkları bu kelepçemsi teknolojik alet sessiz taş görevi görüyor ve güçlerimi baskılıyordu.

Eğer kurtulabilseydim.. İşte o an aklımdaki her planı seve seve gerçekleştirecektim.

"Önce üstüne düzgün bir şeyler giy, temizlen." Diyen sesini duyduğumda yine içime bir nefret gelmişti ama boş boş önden yürüyen bedenine bakıp göz devirdim.

Ne dolap çeviriyordu, o sinsi beyninden ne planlar kurguluyordu çözmeye çalışıyordum bir yandan fakat onunla yarışamazdım. Hem dahi, hem de kötücüldü. Benim zihnimin algılayamayacağı kötülükler yapmıştı, biliyordum.

"Ben senin süs köpeğin değilim." dedim dişlerimin arasından.

O an durup dalga geçer gibi bana baktı. Öleceğimi de bilsem yüzündeki o ifadeyi yok edebilmek için üzerine atlayacaktım ki, yanımdaki muhafız sıkı sıkıya koluma yapışmış ve canımı acıtacak derecede sert tutarak beni engellemişti.

"Sen artık ben ne istersem osun. Zamanla alışırsın." dedi dalga geçer gibi.

Dişlerim bu sırada fazla sıkılmaktan kırılacaktı neredeyse.

"İğrenç bir yaratıksın sen." dedim. "Her şeye sahip olabilirdin, beraber herkese doğru bir şekilde sahip olabilirdik ama şimdi gördüğüm şey sadece zavallılık." dedim gözlerimi küçümsercesine kısarak. "Sahip olduğun her şey yalan şimdi. Sen de bir hayalperestsin."

Laflarımı ciddiye mi almadı yoksa çok mu iyi rol yapıyordu emin olamadım o sıra. Çünkü sözlerim üzerine en ufak bir mimiği oynamamıştı. Aslında onun gibi bir yalan makinesini düşünecek olursak her şeyi sahteydi ya ayrı konu.

"Alışsan iyi olur." dedi düz bir sesle. Bana döndürdüğü bedenini tekrar çevirip bir adım atıp sonra vazgeçmiş gibi duraksamıştı. Yeniden bana baktı. "Burası benim krallığım ve sen de kraliçem olacaksın."

"Bunu yapamazsın." dedim şokla. Her şeyi bir kenara bıraksak ben bir haindim insanların gözünde. Beni asla kabul etmezlerdi şu durumda. Eğer hakkımdaki palavraları doğruları ile değiştirirse de bu Güney'e daha çok zarar verirdi.

"İstediğim her şeyi yapabilirim. Bence bir kez daha düşün." gibi ukala bir cevap verip süzüle süzüle yoluna devam ettiğinde kaskatı kesilmiş ardından bakakalmıştım. Muhafız kolumu dürtüklediğinde şayet, adımlarım tökezledi.

Yapamazdı, yapamayacaktı..

***

Üzerimdeki beyaz kıyafete yabancılıkla baktım. Zorla giydirdikleri ve beni süsleyip püsleyip olmak istemediğim bir şeye dönüştürmeye çalıştıkları dakikalar boyunca direnmiştim. Ama nafileydi.

Güney'in de dediği gibi sanırım ben sadece bir kuklaydım.

Gözetim altında elimde sıkı sıkıya tuttuğum bastırıcı hapları istemeye istemeye dudaklarıma götürüp yutarmış gibi yaptım. Fakat Yanağımın arkasına saklamış ve yutmamıştım. İhtiyaç duymadığım için gerek görmüyordum ilaca. Gayet iyi hissediyordum o açıdan. Belki de bileklerime taktıkları sessiz taş güçlerimi baskıladığı gibi hormonlarını da etkiliyordu.

Muhafız, hapları yuttuğumdan emin olmak ister gibi dikkatli dikkatli baktıktan sonra, "Yürüyün." diyerek bana kapıyı gösterdi.

Kapıya celladıma bakar gibi baktığım kısaca bir sürenin ardından arkamdan itilmemle birlikte harekete geçtim.

Bu kapının ardında ne vardı bilmiyordum. İç güdülerim berbat şeyler olacağının sinyallerini verirken ağır adımlarla mecburen ilerliyorum. Gözlerim istemsizce Kuzey'i arıyordu.

Ona o kadar çok alışmıştım ki, uyandığımda görmek sesini duymak, dudaklarını öpebilmek ve sarılabilmek rutinim haline gelmişti. Kırmızı hareleri bana güç veriyordu ve ben bunu geç fark etmiştim.

Gözlerim pişmanlıkla dolu dolu olduğunda başımı eğip yüzümü gizledim. Bir yandan zorla yürütülürken diğer yandan hıçkırarak ağlamamak için dişlerimi sıkıyordum.

Kuzey, nerdesin?

Lütfen iyi ol.. Lütfen..

"Harika görünüyorsun." Diyen Güney'i duyduğumda başım istemsizce kalktı. Ne ara durduğumuzu ve buraya kadar yürüdüğümüzü fark etmemiştim. Dolu gözlerimle biraz buğulu baktım onun sinsi suratına. Ve burnumu çektim bir kez.

Güney kaşlarını çatacakken son anda vazgeçip düz bir ifadeye bürünerek dudak büktü. "Gösteriyi kaçırmayalım." diye umursamazca gülümseyip elimi tutmaya yeltendiğindeyse şaşkına dönmüştüm.

Omuzunda ağladığım, dertleştiğim ve arkadaşım dediğim adam bu olamazdı. Gözyaşlarımı bile görmüyordu şimdi. Ben onun zafer oyıncağıydım sadece ve bu, sandığımdan daha fazla canımı yakmıştı.

Elimi elinden kurtarmak için direndim fakat çok sıkı tutuyordu. Hatta kemiklerim neredeyse birbirine yapışmıştı.

"Bırak," dedim dişlerimin arasından Sızlanarak ama beni dinlemedi.

"Direnirsen daha çok canın yanar." demekle yetinip beni peşi sıra sürüklediğinde daha önce gelmediğim bir bölgeye gelmiştik. Devasa yuvarlak bir arenaydı. Seyirci koltukları kıvrılarak yükseliyor ve ortalık gümüş kan kaynıyordu. Soylu kesim ve halk keskin bir çizgiyle ayrılmıştı lakin gürültü her yana eşit dağılmıştı. Biz en tepede duruyordu, bulunduğumuz yerden.

Kaşlarım çatık etrafı izliyorken biri Güney'in adını anons etti, majesteleri lakabı kullanarak. Yüzümü buruşturup bir kez daha elimi kurtarmaya çalıştım pençesinden. Uyarırcasına sıktı ve etrafa gülümsemeye devam etti.

İkiyüzlü pis şeytan.

Gürültü bıçakla kesilir gibi son bulmuştu, onun adı duyulunca. Bütün başlar, bulunduğumuz bölgeye çevrilmiş ve insanlar bu defa kendi aralarında fısıldaşamayacak kadar dumura uğramışlardı. Bakışların çoğunun üzerimde olduğunu hissediyordum.

"Burda toplandık çünkü," diye çoşkulu bir şekilde aniden konuşmaya başladığında Güney, yerimde irkildim. "Biliyorsunuz ki, sevgili kral babam hain bir şekilde katledildi ve ben o gün onun intikamını alacağıma yemin ettim. Bu en sevdiğim kişi, en yakınım da olsa yapacağım, dedim." dediğinde tiksintiyle doldum. Nefes alır gibi yalan söylüyordu. "O gün geldi dostlarım. Hainliğin cezası ölümdür ve affedilemez. Şimdi, hepinizin aklından geçen soruyu görebiliyorum. Sevgili nişanlımın neden burda olduğunu merak ediyorsunuz fakat o, başından beri zaten benim yanımdaydı. Her şey planlıydı. Beraber kurduğumuz plan muvaffak olarak sonunda bizi kavuşturdu. "

" Ne saçmalıyorsun,"diye yüksek sesle bağırmama kalmadan elimde hissettiğim sıcaklıkla acıyla inledim. Elimi yakmıştı manyak!

Dehşet dolu bakışlarla onun ifadesiz yüzüne bakarken bir kez daha gözlerim doldu. Her şey gittikçe daha kötü oluyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum, lanet olsun.

Bu sırada Kraliçe de küçük bir anons duyurusuyla birlikte arenaya giriş yapmıştı. Bakışlarım kısa bir an ona değdiğinde her zamanki nefretimi hissetmem kısa sürdü.

Şeytani gözleri bana bir böcekmişim gibi kısaca dedikten sonra oğluna dönmüştü ki, o kısacık bakışmada Güney'in beni alıkoymasının annesinin onayıyla yapılmadığını anladım. Bu planlı değildi.

Yine de bozuntuya vermediler. Kraliçe doğruca makamına oturup bizi de devat etti. Elimin acısı henüz geçmediğinden korkuyla takip ettim Güney'i.

Gelecek olan felaketi bekledim kuzu kuzu.

İnsanların Güney'e inanıp inanmadığını bilmiyordum fakat biraz sonra burda bir katliam yaşanacaktı.







Gümüş Kraliçe - OmegaverseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin