İçimden bana öğrettikleri isimleri ezberlemeye çalışırken bir yandan da üç tane hizmetçi kızın bana gümüş kıyafetleri ve sahte ailemin krallığının renklerini giydirmelerini bekliyordum. Aslında kendim giyinebilirdim fakat kraliçe bu şekilde emretmişti. Ve tabii kızlara asla benimle ve kızıl olmamla ilgili hiçbir şey konuşmamaları gerektiğini tembihlemişti.
Tenime kızıl rengini kapatmak ve beni bir gümüş kan gibi göstermek için sürdükleri macunumsu beyaz boya sanki başka bir tenim daha varmış gibi rahatsız hissettiriyordu. Fakat bu kızıl kanımı gizlemek için gerekliydi. Şimdi şu halime aynadan bakıyordum da bu makyajla, onlara benzemiştim. Bir gümüş gibi görünüyordum. Daha önce kendimi hiç görmediğim şekilde çirkin değildim.
Ve bir yeteneğim vardı. Ben neydim, kimdim, artık bilmiyordum.
Kızların işlerini bitirmelerine az kala kapım açıldı. Daha doğrusu bana verdikleri odanın kapısı açıldı. İçeriye giren kişiye aynadan baktığımda Kuzey olduğunu görmemle oldukça şaşırmıştım. Hizmetçi kızlar başlarını eğmiş kıpırdamadan duruyorlardı benim aksime. Ben ise gözlerimi üzerine dikmiş merakla bakıyordum.
"Çıkın hepiniz." Diyen Kuzeyle hepsi aynı anda hareketlenip bir bir çıktılar. Kaşlarım çatıldı. Ben de oturduğum tabureden kalkıp ona döndüm.
"Tüm bu kraliyet işlerinde yeniyim ama burda olmaman gerektiğini tahmin edebiliyorum. Majesteleri." dedim imayla, kızlar çıkar çıkmaz.
"Adımı biliyorsun." dedi asıl cümleyi pas geçerek. "Kuzeyi kullan."
"Neden buradasın?" dedim sinirle. İster istemez beni yakaladığı ve tüm bu saçmalıklara bulaştırdığı için ona sinirleniyordum.
"Bu evlilik saçmalığını onaylamıyorum." dedi keskin bir şekilde. "Ne o, sen sanki halinden memnun gibisin."
Kaşlarımı kaldırdım hayretle. "Bunu nasıl söyleyebilirsin?" dedim hışımla. "Kaçmaya çalıştığımda neredeyse beni dumanla boğuyordun. Başka şansım mı var?"
"İstersen olabilir."dedi açıklamamdan sonra nispeten daha sakin bir şekilde.
" Nasıl? Aileme dönmeme izin verecek miniz? "
" Bu artık pek mümkün görünmüyor Arda. "dedi gerçekten üzgün bir şekilde. Ve adımı ilk defa kullanıyordu ki tuhaf gelmişti başta, kulağıma onun sesinden duymak.
"O zaman, kalan şeylerin hiçbir önemi yok." dedim sertçe. Üzgündüm, korkmuştum ve umutsuzdum şu durumda. Derdimi açabileceğim tek kişi de tuhaf bir şekilde veliaht Prensti ne yazık ki.
"Güneyle evleneceksin yani." dedi bir anda soğuk çıkan sesiyle. Oysaki az önce bir çözüm olduğunu söylerken oldukça naifti. "Bunun formalite olmayacağını da biliyorsun o zaman? Mühürlenmeniz gerektiğini." dedi alay eder gibi fakat sinirli gibiydi. Tanımadığım biriyle bir anda mühürleneceğim haberi tüylerimi ürpertmişti. İşin bu boyutunu hiç düşünmemiştim. "Kraliçeyi biraz tanıyorsam, oğlu seni kontrol edebilsin diye bunun en yakın zamanda gerçekleşmesini sağlar. Bunu istiyor musun şimşek çocuk?"
Şimşek çocuk, diye seslenmesi her şeyden daha çok sinirlerimi bozmuştu. Sanki kraliçenin bana seslenişi ve beynimin içine girdiğinde hissettiğim ürpertici tonu gelmişti kulağıma.
" Bana annen gibi seslenme. Sen de adımı biliyorsun. "
" O benim annem değil. Güney'in annesi." dedi dişlerini gıcırdatarak.
Kaşlarımı mahçup bir şekilde indirip, "Ah," dedim. "Özür dilerim."
"Ben de özür dilerim Arda." dedi. "Tüm bunlara katlanmak zorunda olduğun için. Gerçekten böyle olsun istemezdim. Hiç istemedim, özür dilerim."
Bir süre samimiyetini anlamak için ciddi bir ifadeyle gözlerine baktım. Kızıl bir lav gibi parlayan ve sanki sahiden de eritilmiş bir maden gibi kaynayan gözlerinde, bana bakarken şefkatli bir ifade beliriyordu. Ve bu ifadeyi kraliçe denemesinde yukarıdan halkını selamlarken de görmüştüm. Halkına ve tahtına ne kadar değer verdiğini belli ediyordu. Veliaht olmak ona sahiden yakışıyordu.
"Artık önemi yok." dedim özrünü geri çevirmeyi umursamadan. "Ben mühürlenmek istemiyorum. Hem de, kusura bakma kardeşin filan ama, tanımadığım korkunç bir adamla."
"İstersen yardım edebilirim." Dediğinde kaşlarımı kaldırdım, anlat, dercesine. Tepkimi izleyip dudaklarını kıvırarak devam etti. "Seninle evlenebilirim ve tüm bunlardan kurtulana kadar mühürlenmeyi geciktiririm, tamamen formalite bir evlilik olur."
Ağzım duyduklarımın etkisiyle şokla aralandı ve ne kadar şaşkın olduğunu gizlemeye bile çalışmadım. Cümlesi beynimde sürekli dönüp durmaya başladı. Güneyle evleneceğimi duyduğumda bile bu kadar karmaşık hissetmemiştim. O halde neden şimdi formalite evlilik teklifi kalbimin bu kadar hızlı atmasına sebep oluyordu ki?
"Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordu cevap veremediğim o dakikaların ardından.
"Bundan senin çıkarın ne olacak?" dedim kısık sesle. "Neden yardım ediyorsun?"
"Çünkü," dedi duraksayarak. "Çünkü bu işleri başına ben açtım dolaylı yoldan öyle değil mi? Şimdi de yardım etmem gerek."
"O halde kaçmama yardım et." dedim hazır cevap.
"Kraliçenin küçük şimşek omegasını bırakacağını mı sanıyorsun? Gerekirse dünyanın altını üstüne getirir ve seni bulur. Peki ailen? Onlara zarar vermekten çekinmez. Sonuçta ailen kızıl, kan her şeyden önce gelir."
"Hepinizden nefret ediyorum." dedim öfkeyle. Yüzümdeki makyaj olmasa tenim kıpkırmızı görünürdü muhtemelen. Gümüşlerden, güçsüz bir omega olmaktan ve özellikle kraliçeden nefret ediyordum.
"Biliyorum." dedi vakur bir şekilde başını eğerek. "Teklifimi kabul etmek zorundasın."
"Peki ya Elisa?" dedim. Kraliçe denemesini kazanan mıknatıs kızı hatırlayarak. Ve tabii Kuzey'in ilgili bakışlarını da hatırlıyordum.
"Bu biraz sorun olabilir." dedi bu defa. "Ama senin üstesinden gelemeyeceğim bir şey değil. Güney ve senin nişanın yapılmadan hemen önce bunu babamla konuşacağım. İkna ederim fakat sonrası senin görevin. Mıknatıs kızla bir düello yapman gerekebilir."
"Deli misin?" dedim gözlerimi büyüterek dehşetle. "Daha yeteneğimi kontrol edemiyorum bile. Nasıl kullanacağımı dahi bilmiyorum. Ölmemi mi istiyorsun?"
"Arada üç gün olacak, seni çalıştırırım. Daha güçlüsün, yapabilirsin." dedi omuzlarıma dokunarak. Beni sakinleştirmek için yaptığı bu hareketle bir anda kendimi koruma içgüdüsüyle kasılmıştım. Hala paniğe kapılmış olsam da hareketlerimi kontrol ederek sakinleşmeyi deneyerek durdum.
"O bir alfa." dedim nefes vererek. "Hiç şansım yok. Kaldı ki kral bu teklifi asla kabul etmez. Benden nefret ediyor. Üstelik sen, gelecekteki kralsın. Bir omegayla evlenmen doğru değil."
Saydığım ihtimaller bu planın ne kadar berbat ve uçarı olduğunu kanıtlıyordu. Boş hayallere kapılmanın manası yoktu. Fakat bir yandan düşünüyordum da, eğer kral kabul ederse, ve Elisanın elinde can verirsem daha mı iyi olurdu acaba?
Ölmeme izin vereceklerini sanmıyordum.
"Bunları ben halledeceğim. Sen sadece kabul ettiğini söyle." dedi gözlerime bakarak. Sıcak ellerinin baskısı hala omuzlarımdaydı.
"Hatalarla dolu, fazla kusurlu bir plan Kuzey." dedim umutsuzca.
Kuzey tam bir şeyler söylemek adına dudaklarını aralamıştı ki, odamın kapısı bir kez daha izinsizce açıldı. Ve bu defa gelen ikinci Prensti. Yani müstakbel nişanlım, Güney.
Sade Prens kıyafetlerinin içinde daha narin görünen Güney, kapıyı aralayıp odada gözlerini dolaştırmadan ilk bana bakmıştı. Gözlerim, Kuzeyin gözlerine nazaran daha açık bir turuncu olan gözleriyle kesiştiğinde irkildim. Anında Kuzeyin omuzlarımdaki tutuşundan kaçınarak bir adım geri gitmiştim.
Güney anlamaz görünen bakışlarını ikimiz üzerinde gezdirmiş sonra, ölüm sessizliğine bürünmüş odadaki gerilime son vererek konuşmuştu.
"Sevgili nişanlımla konuşmak için gelmiştim." dedi yumuşak sesiyle. Kendisi gibi ses tonu da fazla naifti. "Abi? Senin burda ne işin var?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Kraliçe - Omegaverse
Teen Fiction... [TAMAMLANDI] OMEGAVERSE ve fanmade kitabıdır. Yattığım yerde kıpırdanıp yavaşça gözlerimi araladım. Ve ilk gördüğüm şeyin Kuzey'in kuzgun karası saçları olmasını beklemiyordum. Gözlerim anında yuvalarından fırlayacak gibi açıldığında dün yaşad...