"Bebeğim," dedi Kuzey dikkatimi çekmek için gözlerime dikkatle bakarken. Omuzlarımdan beni tuttu. "Senden sadece kendini korumanı istiyorum. Kahramanlık yapmak yok bu kez tamam mı?" dedi gözlerime kesinlik ister gibi ikna edici bakarken.
"Kuzey," dedim dudaklarımın arasından bıkkınlıkla bir nefes bırakarak. Çünkü milyon kez aynı şeyi tekrarlayıp duruyordu fakat benden istediği şey de pek mümkün görünmüyordu. Yani elbette kendimi düşünecektim, bebeğim için en başta fakat diğerleri zarar görürse oturup izleyemedim. Kalbim öylesine taştan değildi.
"Lütfen Arda," dedi Kuzey. "Seni zorunda bırakmak istemiyorum. Lütfen dikkatli ol."
"Ne?" dedim kaş çatarak. "Beni bir yere kilitlemeyi filan mı düşündün?"
"Güvenli olduğunu bilsem.." diye ciddi bir şekilde iç çektiğinde sinirlendim fakat uzatmanın zamanı değildi. Her geçen saniye bile değerliylen vakit kaybediyorduk.
İlerlediğini koridor boyunca aniden ışıklar kırmızıya döndüğünde ve oldukça gürültülü bir tehlike alarmı yankılanmaya başladığında ürktüm ve istemsizce Kuzey'e yaklaştım.
"Neler oluyor?" diye sordum telaşla.
"Silah deposuna izinsiz girilmiş olmalı." diye mırıldandı. "Binadan ayrılmalıyız."
"Nereye?" diye sorguladım. "Ailem?" Koşar adımlarla ilerlerken Deniz peşimizden geliyordu. O an Lodos'un nerde olduğunu sorguladım.
"Sivilleri çoktan yeraltı sığınağına gönderdiler." diyerek sanki, onu merak ettiğimi bilirmiş gibi diğer koridordan koşarak bize katlan Lodos ile kaşlarım çatıldı.
Başımı çevirip Kuzey'e baktım.
"Her şey planlıydı." dedi. "Merak etme." Bana güvence verdikten sonra sesini yine kalınlaştırarak lider tonunda Lodos'a döndü ve "Denizi al ve limana in." dedi.
Anlamıyordum. Bunca plan yapılırken ben neden yoktum? Herkes bir şekilde birlik olmuş ve bugünün geleceğini adım adım kurgulamış ve gardını almış gibiydi. Ben ise figüran hissediyordum.
Deniz ve Lodos sorgulamadan uzaklaştıklarında" İyi olacaklar mı? "diye sormadan edemedim çünkü Deniz'i ne kadar güçlü olduğunu bilmiyordum.
" Merak etme. Üstesinden gelebilir. Akın da onlarla olacak. " Gerektiğinde en hızlı şekilde uzaklaşabilecekleri anlamına geliyordu bu.
Güney'in herkesin yeteneğinden haberi olmadığından neyle savaştığını bilmeme gibi bir dezavantajı vardı. Deniz benim yeteneğimi bile kopyalayabilirdi. Akın ışınlanabiliyordu..
Kuleden çıktığımızda içeride çalan alarmın kulaklarımı neredeyse sağır ettiğini fark etmiştim. Hafif başım dönmüştü fakat Kuzey elimi sıkı sıkı tutuyordu. Sarsak bir kaç adım attığım sırada liman tarafından ani bir gürültü duyuldu. Aynı saniye gökyüzü kızıla boyanmış ve büyük bir ateş kütlesi binaya doğru savrulmuştu. Bunu Güney'i yaptığını düşündüm. Yeteneği olan kızıllar daha önce Kuzey onlara ne öğrettiyse mücadele ediyorlardı. Tanımadığım birok insanın cesedini ve kanını ezerken kalbim acıyla burkulmuş ve ağlamamak için kendimi sıkmam gerekmişti.
Kuzey ikimiz için yolu temizlerken sanki buğulu bir camın ardından olayları izliyor gibiydim. Önümüz açıldığında meydanı geçmiş ve limanın tersine inmiştik. Savaş sesleri hala kulağımda uğulduyordu fakat dikkatimi verdiğim şey karşımdaki amiral gemisiydi.
Nefesimi tuttum. "Burda mı?" diye sordum.
"Burda." dedi Kuzey aynı donuk ses tonuyla. İkimiz de istemsizce durup bir an gemiye baktık öylece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Kraliçe - Omegaverse
Novela Juvenil... [TAMAMLANDI] OMEGAVERSE ve fanmade kitabıdır. Yattığım yerde kıpırdanıp yavaşça gözlerimi araladım. Ve ilk gördüğüm şeyin Kuzey'in kuzgun karası saçları olmasını beklemiyordum. Gözlerim anında yuvalarından fırlayacak gibi açıldığında dün yaşad...