Dalgalar kayalara çarptıkça beyaz köpükler saçıyordu. Sıçrayan su damlacıklarıyla beraber ayaklarımı ıslatıyordu bir yandan da fakat aldırmadan olduğum yerde öylece duruyor ve yakamozu izliyordum.
Kuzey bedenen hemen arkamdaydı fakat ruhu kim bilir neredeydi..
Güney'i kahrolası ihanetini hiç konuşmuyor ve konuşmamaya yemin etmiş gibi o konunun etrafından bile dolaşıyorduk, medyanın aksine. İkimiz için de farklı türde oldukça ağrı bir darbeydi ruhumuza inen.
Ben ona güvenmiştim. Hayallerimi ve umutlarımı paylaşmıştım onunla. Teslim olmuştum. Çünkü aynı umudu paylaştığınız insana sırtınızı dönmezdiniz. Çünkü ne bileyim, ihaneti hiç beklemediğim yerden gelmişti ve ben öylece boşluğa savrulmuştum.
İnancımı kırmıştı o benim.
Öte yandan Kuzey.. O çok daha farklı şeytanlarla savaşıyor gibiydi. Firarımızın neredeyse birinci ayı dolmak üzereydi fakat zorunlu olmadıkça ağzını bıçak açmıyordu. Avareler gibi dolaşıp gelişine yaşıyorduk.
Tutunabileceğim en ufak bir ipucu olsaydı tereddüt etmeyecektim fakat bilinmezliğin içerisinde kaybolmuş gibiydik. Gelecekte bizi ne bekliyordu asla bilemezdik.
Ellerim gerginlikle boğazıma sarıldı. El alışkanlığı oradaki tasmanın izini kaşıdım parmaklarımla. Tasma diyordum şu mühür yerimi korumak için takmak zorunda olduğum alete. Çok değil beş gün önce çıkarmıştık güç bela fakat sanki hala oradaymış gibi elim ona gidiyordu.
"Tahriş olmuş." Diyen sesini duyduğumda arkamdan, korkuyla yerimde sektim istemsizce. Sabahtan itibaren sesini duymadığım için yabancılık çekmiştim başta.
Arkamı dönüp ona baktığımda gözleriyle boynumu işaret etti. "Sürekli kaşıyorsun. Tahriş olmuş."
Parmaklarım boynumdaki deforme deride gezindi usulca. Ama önemsenecek kadar canım acımadığından fark etmemiştim. "Dert değil." dedim kısaca.
Yeniden arkamı döneceğim sırada beni kolumdan yakalayıp bir anda kendine çekti ve üzerine doğru savruldum. Sertçe çarptığım yapılı göğsüne değen narin kaburgalarımın, acımıştı. Dişlerimi sıktım.
Kuzey sanki farklı bakıyordu. Kızıl gözlerinde ona ait olduğuna inanmadığım türde bir vahşilik vardı. Arada bir görüyordum fakat hiç bu kadar belirgin olmamıştı.
Üzerime doğru eğildiğinde gözlerimi kırpıştırarak kendimi geri çektim. Dudakları boynumun hizasına kadar inmişti yine de. Anlamsızca kollarımı kurtarmaya çalışıp omzunun üzerinden sakin orman yoluna bakarken nefesimi tuttuğumu sonra fark ettim.
"N-Ne yapıyorsun?" diye sorarken kekelemem şaşırtıcı değildi.
Kuzey, cevaplama zahmetine girmeden önce oldukça yakın durduğu boynum üzerine nefesini üflemişti sakince. Boynumun hassas derisini okşayıp geçen ılık nefesi içimi gıdıklarken sabit durmak için bedenimi tamamen kasmıştım. Tereddüt edip kaçmaya vakit bulamadan, aynı noktada ıslak dilini hissetmemle dudaklarımdan son nefesim kendini boşluğa bıraktı.
Bana asırlar gibi gelen fakat aslen bir saniye kadar süren yalama işleminin ardından kendini geri çekivermişti.
Gözlerinde kaybolmayan vahşi ama muzur parıltılarla kendimden geçmiş halime bakıp güldü. "Alfa salgısı yaralarını daha çabuk iyileştirir." dedi.
Bayık bakışlarım alaycı ifadesinde bir tur gezdikten sonra hızlıca kendime gelip kollarının arasından sıyrıldım ve ondan uzaklaştım hemen. Bacaklarım titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Kraliçe - Omegaverse
Teen Fiction... [TAMAMLANDI] OMEGAVERSE ve fanmade kitabıdır. Yattığım yerde kıpırdanıp yavaşça gözlerimi araladım. Ve ilk gördüğüm şeyin Kuzey'in kuzgun karası saçları olmasını beklemiyordum. Gözlerim anında yuvalarından fırlayacak gibi açıldığında dün yaşad...