Üzerimdeki bu şatafatlı elbiselerin içerisinde tüm bu kalıbalığa karşı yapayalnızdım. Neredeyse Kuzey'i katledecekleri arenanın tam ortasında yüzlerce gümüşün gözleri altında tek başıma dikiliyordum.
Sanmayın ki panikten bacaklarım uyuşmamıştı. Hatta belki de kalp krizi geçirmiş olabilirdim. Yine de ölmüş olsam hissederdim diye düşünüyordum.
Daha doğrusu panikten ne düşündüğümü bile bilmiyordum.
Kendime inancım olmadığından değildi fakat içimdeki güçlü bir ses Elisa'nın hile yapacağına emindi. İnkar edemiyordum. Daha önce yapmadığı şey değildi. Var gücüyle saldıracaktı elbet ve o çok güçlüydü bunu da inkar edemezdim.
Fakat bilmediği şey ise, ben artık o tecrübesiz çaylak değildim.
Kendim için değil de karnımdaki küçük kurt için daha çok endişeleniyordum. Hamile omegaların bu kadar stres yaşamaları normal değildi. Alfaları yanında olmalıydı. Ne bileyim, bir çok yönden büyük bir yanlışın içerisindeyim işte.
Biraz olsun normale dönebilmek adına yapabileceğimin en iyisi ise dövüşmekti. Başka yolum yoktu. Benim hayatım mücadele ile geçmişti zaten.
Güçlü olmak zorundaydım. Hep yaptığım gibi.
Elisa arenaya giydiği deri ve metallerle kaplı zırhıyla uzun saçlarını savura savura giriş yaptığında taraftarları tarafından bir alkış kıyameti koptu.
Yüzümü buruşturmamaya çalışarak ifadesiz kaldım.
Benim için böyle bir destek yoktu tabii ki. Çünkü ben kızıldım. Yeteneğimin olması hatta Elisa'dan daha güçlü olmam bile kimsenin umurunda değildi.
Burda ki kimse kızıl bir kraliçe istemiyordu. İstiyorsa bile sesini çıkarabilecek cesarete sahip değildi.
"Sonunda," dedi Elisa benim duyabileceğim şekilde sırıtarak. "Yeniden. Bu sefer kurtarıcın da yok."
"İhtiyacım olmadığını kanıtlamak için sabırsızlanıyorum Leydim." dedim meydan okuyarak.
"Gerçekten," dedi beni baştan aşağı küçümsercesine süzerek. Gözleri karnımda duraksadığında hiç istemesem de savunmasız hissettim. "Karnında başka bir prensin çocuğunu taşırken ötekiyle evlenebilmek için düello mu teklif ediyorsun? Ne kadar da aşağılık?"
Dişlerimi sıkıp yanağımı dişledim. Bu. Kızdan. Nefret. Ediyordum.
"Senin bir bok bildiğin yok." dedim tıslayarak. Karşımda keyifle sırıttı sinirleniyor olmama. Kendimi zaptetmeyi çalışarak, "Burdan cesedini zavallı vilayetine taşırlarken ben de böyle sırıtacağım." dedim. "Söz veriyorum."
İşte şimdi biraz tadını kaçırmıştım sonunda. Sırıtması silindi ve savaş pozisyonu alarak güçlerini ellerine topladı.
Aynısını yaparak keyifle sırıttım. Elektriği parmak uçlarımda yeniden hissedebiliyor olmak inanılmaz iyi hissettiemişti. Bu hissi ne kadar çok özlediğimi benden daha iyi kimse bilemezdi.
"Seni öldüreceğim." dedi kendinden emin.
"Deneyebilirsin." diye meydan okudum ve ilk kıvılcımı tam suratını hedef alarak fırlatmıştım üzerine. Kafatasını hızlı bir refleksle eğdiğinde savrulan örgüsünün ucu kesilmişti.
Arenadaki nefeslerin tutulduğunu hissettim ve bu beklediğimden daha çok keyif veriyordu. Beni hafife almamaları gerektiğini hepsine hatırlatmak ve bunu gözlerine sokarak yapmak kadar eğlenceli başka bir şey daha yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Kraliçe - Omegaverse
Teen Fiction... [TAMAMLANDI] OMEGAVERSE ve fanmade kitabıdır. Yattığım yerde kıpırdanıp yavaşça gözlerimi araladım. Ve ilk gördüğüm şeyin Kuzey'in kuzgun karası saçları olmasını beklemiyordum. Gözlerim anında yuvalarından fırlayacak gibi açıldığında dün yaşad...