"Kuzey," dedim nefes nefese. Peşimizdeki muhafızları bir şekilde etkisiz hale getirmiştim elimdeki tüm imkanları kullanarak. Fakat bu sandığımdan daha fazla güce ve enerjiye mal olduğundan şuanda neredeyse sona yaklaşmış bir pil kadar iş görüyordum. Hem de bu sadece bir benzetme değildi. Şuan ömrü az kalmış bir pildim.
"Kuzey, lütfen kendine gelmelisin." diyerek bir kez daha şansımı denedim.
Kuzey kalıplı bedenine rağmen ellerimin arasında boş bir çuval gibi ordan oraya sürükleniyordu. Yaşadığı şok ve üzüntü ne denli büyükse artık, alfasını hissedemiyorum bile. Bu nedenle onu nasıl kendine getirebileceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Umutsuzca konuşmaktan başka ve ne yazık ki, konuşmak için vaktimiz yoktu.
"Biliyorum, korkunç şeyler oldu. Ama ben gördüm. Orda olan hiçbir şeyin sorumlusu sen değilsin. Gördüm Kuzey, biliyorum." dedim yalvarır gibi. Onu geniş omuzlarından iki elimle yakalamış ve boş bakışlarında bir şeyler görebilmek umuduyla tedirgince konuşuyordum. Saklandığımız duvar köşesinden kısaca etrafı kolaçan edip yeniden ona döndüm." Kuzey, lütfen tepki ver artık. Böyle devam edersen sahiden onlar kazanacak."
Kuzey tepkisizdi. Düz bir duvarla konuşuyor olsam daha işe yarar olurdu belki de.
Korkum ve endişem her saniye ikimiz adına da bir hayli artıyorken, içimden bir ses artık pes etmemi söylüyordu. Bu şekilde kaçamazdık. Nereye kadar gidebilirim ki?
Gidemezdim.
Bana ne olacaktı peki? Bize.. Ne yapacaklardı?
Sonunda gücüm tükenmiş olacak ki, gözlerimde biriken göz yaşlarım birer birer yanaklarımdan süzülmeye başladı. Dudaklarımda yer edinmeye çalışan hıçkırıklarım için direniyorum fakat başımın Kuzey'in önümdeki göğsüne devrilmesine engel olmadım.
Ellerim omuzlarından kayarak göğsüne tutundu ve sert göğsüne saçlarımı sürterek daha çok ağladım. "Senin hatan değil.." dedim ağlamalarım arasından boğukça. "Bizim hatamız değil. Lütfen.."
Tam her şeyin bittiğini düşünüyordum ki, saçlarımın arasında çok hafifi bir baskı hissettim. Hemen ardından Kuzey çenemi tutarak gözlerimizi birleştirdi. Yüzümde bir tur gezinen donuk bakışlarının hemen ardından aynı elinin ılık avucuyla ıslak yanaklarımı kuruladı.
"Tek çıkış köprü." dedi olağanüstü bir şekilde sakince. "O kadın çoktan tüm sarayı ayağa kaldırdığında göre hala burda olduğumuzu ve tek çıkışımızın orası olduğu biliyorlar."
"Ne yapacağız?" diye sordum, akan burnunu çekerken.
"Yıllar önce kapanan metro istasyonu." dedi. "Kızıl isyanı için ordan geldiler. Kraliçe ve Güney bilmiyor henüz ama kızıl lar metroyu yeniden inşa etmiş olmalılar." Biraz düşünür gibi sağa sola bakındıktan sonra,"Köprüyü yine de geçmemiz gerekecek. Metronun girişi küçük sarayın altındaki mahzende. Oraya kadar güvenle gittiğinden emin olacağım."
Gittiğinden mi?
"Sen?" diye sordum gözlerimi irice açarak. Fakat tartışma için vaktimiz kalmamıştı. Bulunduğumuz odanın yakınlarında ayak sesleri duyulmaya başlamıştı.
"Hadi beni takip et." dedi Kuzey, sorumu geçiştirerek. Arkasını dönüp duvara doğru koştuğunda mecburen takip etmiştim. Duvar kenarında durup arkasını dönerek elimi yakaladı kanlı elleriyle ve hızla koşmaya devam etti. Parmaklarıma bulaşan gümüş kan hissi tuhaf ve iğrenç hissettirmişti o an. Kuzey'in bir şekilde bununla baş edebiliyor oluşu hayret edilesiydi.
Onun için en değerli kişiyi kendi elleriyle öldürdükten sonra nasıl başa çıkabilirdi insan?
Ben umudumu kesmiştim neredeyse ama onu sakinleştiren ne olmuştu peki? Mücadeleye değer bir şey görmüş olmalıydı? Aklından şuan ne geçiyordu deli gibi bilmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Kraliçe - Omegaverse
Teen Fiction... [TAMAMLANDI] OMEGAVERSE ve fanmade kitabıdır. Yattığım yerde kıpırdanıp yavaşça gözlerimi araladım. Ve ilk gördüğüm şeyin Kuzey'in kuzgun karası saçları olmasını beklemiyordum. Gözlerim anında yuvalarından fırlayacak gibi açıldığında dün yaşad...