Episode 52

1.1K 117 15
                                    

Bu yaptığım şey için daha sonra deli gibi pişman olacaktım biliyorum ama yapmazsam daha çok pişman olacağımı da biliyordum. Yapmadığım şeyler için pişman olmaksa hiç hoşuma gitmiyordu öte yandan.

Bu yüzden Güney'le görüşmek için geldiğim noktada endişeyle dikiliyordum. Kuzey'e söylemiştim lakin benimle gelmeyi reddetmişti. Onu ikna edebilmeyi ummuştum aslında. Yine de aynı fikirde olamamaıştık. Şimdi yalnız başıma, bir adım ötemde olan eski dostumla yüzleşmek için kararsızca soluklanıyordum.

"Pekala," dedim nefeslenerek. Omuzlarım dikleştirdim. Tüm cesaretimi toplamış görevlilere kapıyı açmalarını söyleyecektim bir başka ses benden önce davrandı.

"Kapıyı açın."

"Kuzey?" dedim şaşkınca arkama dönerek. Gözlerim iri iri olmuştu. Kesinlikle gelmez sanıyordum.

Kuzey benim şaşkın ifademe karşı oldukça ifadesiz bir suratla yüzüme baktı. Bunun bir maske olduğunu onu en az tanıyan kişi bile bilebilirdi. Duygularını gösterip göstermemesi benim için önemli değildi. Burada olması onun ne kadar iyi bi olduğunu gösteriyordu zaten.

Uzanıp elini tuttum. Ellerimize bakıp parmaklarını sıkıştırdı. Tekrar karşıya baktığında kapı bizim için açıldı ve ikimiz karanlık ve sessiz taş kaplı odaya geçiş yaptık. Sensörlü bir ışık hareketimizle birlikte yandı. Aydınlanan ortamla şöyle bir etrafı kolaçan ettim.

Içeride de iki asker vardı. Bunlardan bir Poyraz'dı. Ona başımla selam verip hemen karşımızda bulunan ve Güney'in sarayda bizi hapsettiği mahzene benzeyen odaya baktım. Parmaklıklar çok sıktı, ve üzerlerinden bir tel geçiyordu. Sessiz taş nedeniyle baskılanmamış olsam telin üzerimden geçen elektrik akımını hissedebilirdim.

Güney yerde oturuyordu. Arkası bize dönük rahat bir şekilde bağdaş kurmuştu. Bu kadar yakınında nefes almak midemin burulmasına sebep olsa da yüzüme yansıtmamaya çalıştım. Ondan korktuğumdan değildi ama onun esiri olarak kaldığım günler boyunca hissettiğim çaresizlik unutabileceğim bir şey değildi.

Kuzey parmaklarımı gereğinden fazla sıkıyordu o an fakat farkında değildi muhtemelen. Ben de aksi için bir şey yapamama karar verdim. Güneyin sırtından bakışlarımı çekmiyordum.

Hiç ses çıkarmamamıza rağmen sanki biliyormuş gibi omzunun üzerinden başını çevirir gibi oldu ama dönmedi.

"Uzun sürdü karar vermeniz." dedi. Uzun zamandır nazik sesini duymadığım için tuhaf hissettim.

Ikimiz de tepkisel bir cevap vermedik. Kuzey muhtemelen ilk konuşan olmayacaktı. Hatta onunla konuşacağına da ihtimal vermiyordum. Buraya benim içim geldiğini düşünüyordum.

" En azından yüzümüze bakabilirsin." dedim kendimi toparlayarak. Yavaşça Kuzey'in sıkı parmaklarından ayırdım elimi. Bir adım öne çıkıp dimdik durdum.

Güney güldü. Hafif yarı sesli bir gülüştü. Omuzları titriyordu. Fakat oturduğu yerden kalkmadan bize doğru döndüğünde gözlerimden dökülen yaşları görmemle az önceki gülüşü yanlış yorumladığımı anladım.

Şaşırmak istemiyordum. Usta bir yalancıydı.

Güney bana bakıp baştan aşağı süzdü. Kuzey'in negatif enerjisi gittikçe artıyordu. Kurunun rahatsızlığını hissediyordum.

"Anlaşılan bebekler büyümüş. Onlara iyi bakmışsın." dedi.

Şaşırmak istemiyorum mu demiştim. İfadesizliğim anında kırıldı. Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü ve "Ne?" dedim şaşkınca. "Bebek.. Ler mi?"

Güney gözyaşlarını kuruladı tek eliyle ve neredeyse anlayışlı diyebileceğim masumane bir ifadeyle başını salladı. "İkizler." dedi. "Basit telki yetenekleri. İlk ay biliyordum. İki farklı sinir yumağı var."

Şaşkınca Kuzey'e döndüm. Dişlerini birbirine kenetlemiş öylece boşluğa bakıyordu. Ne düşündüğünü anlamıyordum. İkimiz de bunu hiç bilmiyorduk. Nasıl şifacılardan kaçmış olabilirdi? Yoksa yine alay mı ediliyordum?

"Bu saçmalık." dedim son ihtimale güvenerek. Ona inanmamak için bir sebebim yoktu.

"Yüzyıllardır ikiz bebekler dünyaya gelmedi. Şifacılar bu ihtimale yabancılar. Ama sen başlı aşına mucizesin, onlar gibi." Oturduğu yerden tek eliyle destek alarak ayağa kalktı ve karşıma dikildi. Gözleri bir kez olsun Kuzey'e değişmemişti. Bana bakıyordu." Artık sana yalan söylemek için sebebim yok. "dedi fakat bunu söylerken büründüğü tavır tüylerimi ürpertmişti. Buz gibiydi. Annesini öldürmemden bahsettiğini çok sonra fark ettim." Yakında ruhları oturacak, hissedebileceksin. "dedi toparlayarak.

" Yeter bu kadar. "diyerek soğuk bir emirle araya girdi Kuzey. Ellerini arkasında birleştirmişti şimdi. Dimdik Güney'e bakıyordu, boşluğa değil. Güney ısrarla ona bakmadı. Yeniden dolan gözleriyle bana bakıyordu.

"Aramızdaki ajandan haberin var mıydı?" diye sordu Kuzey. Pekala bu bir hesaplaşma değil sorguydu. Kaşlarım çatıldı. Buna dahil olmak istemiyordum.

Güney bomboş bakındı. Sessizlik uzadı. Gözlerime bakmaya devam etti. Bu Kuzey'i daha fazla rahatsız etmiş olacak ki beni tutup geriye çekti. Arkasına gizleyecekti fakat hafifçe direnerek yanında durdum. Benim geriye çekilmemle birlikte sanki görünmez bir iple bağlıymışız gibi Güney de endişeyle cam duvara yaklaşmış ve elini uzatmıştı tutabilecek gibi. Bu saçma bir şekilde kalbime dokundu.

Sorun şu ki artık ona küçücük bile güvenmiyordum. Davranışları anlamsızdı.

"Cevap ver," dedi Kuzey.

Güney kaybolmamdan korkmuş gibi sessizliğini bozarak başını hayır anlamında salladı. Bu hiçbirimizi tatmin etmedi.

"Yalancı," diye tısladı Kuzey. "Herhangi cevabına inanabiliriz gibi."

"Neden soruyorsun o zaman?" dedi Güney ilk kez ciddi bir şekilde Kuzey'i muhatap alarak. Bakışlarını ona dikti. İkisi uzun bir süre bakıştılar. Sanki sadece gözleriyle konuşuyor gibiydiler fakat ikisinin de suratı dümdüzdü.

"Gidelim," dedi Kuzey dakikalar sonra.

"Kuzey," dedim arkasını dönmesiyle gerçekten gideceğini anlayıp elini tutarak. Böyle bitemezdi. Buraya kadar gelmişken.. Kuzey'in kızıl gözlerine bakıp yutkundum. "Sor ona." dedim fısıltıyla. "Nasıl yapabildiğini sor."

Kuzey Güney'e arkasını dönmüştü fakat ben ikisini de görebiliyordum. Çok benzer fakat bir o kadar da bambaşka duruyorlardı. Onları tanıdığım ilk güne döndüm gibi hissettim. Yine ikisi arasında duruyordum, ironik.

"Nasıl yaptın?" dedi Kuzey. İfadesiz suratı bin parçaya bölündü. Kendini şu ana kadar zor tutuyormuş da bir anda dağılmış gibiydi. Ses tonundaki enkaz geldi ve kalbimin tam ortasına çöktü. Sarılmak istedim ama o hızla arkasını dönüp cama yapıştı. Güçlü yumrukları dan biri cama çarptı öfkeyle. Güney geri sıçradı irkilerek.

"Ailemize nasıl ihanet ettin sen?!" diye bağırdı Kuzey. Ellerimle kulaklarımı kapamak istedim. Gözlerim doldu. "Her şeyimdin.." Daha alçak konuştu. "Senin için ölürdüm lan ben. Neden yaptın?"

Gümüş Kraliçe - OmegaverseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin