Episode 17

3K 331 39
                                    

Kraliçe şatafat seviyordu.

Nereye baksam fazla ışıltıdan dolayı kör olacakmışım gibi parıldıyordu balo salonu. Öyle ki balo için çılgıncasına hazırlanmış leydiler takıp takıştırdıkları pahalı ziynetlerine rağmen neredeyse görünmezlerdi. Kraliçe ise oldukça sade ve parlak olmayan bir kumaştan mor bir elbise giymişti. Krallığın rengi altın sarısı olmasına rağmen bu rengi tercih etmesi kıyıda köşede fısıltılara ve dedikodulara mahal veriyor olsa da kraliçenin bunu bilerek yaptığı neredeyse barizdi. Çünkü balo salonunda göze çarpan tek kişi oydu. Hayır hayır tek kişi değildi. Garip bir şekilde bir de ben..

Yemin edebilirdim ki şuanda Kraliçe benden nefret ediyordu.

Odama takmam için gönderdiği hiçbir takıyı takmamıştım. Hatta diktirdiği yaldız işlemeli ceketi de giymemiştim. Şuanda oldukça sade görünüyor olduğumdan dolayı insanların ışıltıdan kamaşan gözleri üzerimde dinlenebiliyordu.

Bu benim için istendik bir durum değildi tabii. O gösterişli şeyleri giymediğime neredeyse pişman olmuştum.

"Başım dönüyor. Sanırım annem herkesi kör etmek istedi." diyerek yanıma elinde iki kadeh içkiyle gelen nişanlım bakıp alaylı cümlesine gülümsedim istemsizce. Elindeki kadehlerde birini bana uzatıp etrafta ilgisiz e göz gezsirdikten sonra bana döndü. "Harika görünüyorsun bu arada. Çok güzelsin."

Nazikçe başımı eğip, "İltifatınız için teşekkürler majesteleri."dedim gülerek.

" Rica ederim. "dedi beni taklit ederek." Şaka bir yana sahiden bir çok göz üzerinde. Kıskanmaya başlayacağım. "

" Boşversene. "dedim geçiştirerek.

"Senin şu, arkadaşını gördüm." diyerek konuyu değiştirdi isteğim üzerine. "Az önce içecek servisi yapıyordu sanki ama birden kayboldu. Belki buralardadır."

"Barış mı?" dedim ve yerimde diklelip dikkatle etrafa bakmaya başladım hemen. "Burada olacağını bilmiyordum."

"Bugün mutfak bölümü hariç ek yardımcıya ihtiyaç vardı. Muhtemelen o yüzden." diyerek açıkladı. Fakat sonra duraksayarak "Ama yine de onunla yalnız kalma. Tüm dikkatler üzerindeyken bu doğru olmaz."

Etrafta dolanan bakışlarımı mahçup ifadesine çevirip omuzlarımı düşürerek somurttum. "Tamam."

"Üzül diye demedim." dedi Güney omzuma dokunarak. Sesi avutuyormuş gibi çıkıyordu. "Balo bittikten sonra ya da belki yarın, görüşmek istersen yine bir şeyler ayarlarım."

Kafamı kaldırıp bükülen dudaklarımı anında bir gülümsemeye çevirerek elini tuttum minnetle. "Teşekkür ederim." dedim.

Önemli değil der gibi kafasıyla bir işaret yaptıktan sonra benim gibi gülümseyerek "Bunun şerefine sizi dansa davet ediyorum." dedi.

Beni dans alanına doğru çekiştirdiğinde itiraz edecek vaktim kalmamıştı. İsteksizce tökezleyen adımlarla peşinden ilerleyip bize yer açan ve durup merakla izleyen insanlar üzerinde bakışlarımı çekingence gezdirerek Yanaklarımı şişirdim. Niye böyle bakıyorlar ki sanki.

Hiç omega görmemişler gibi..

Gözlerini bakışlardan kaçırıp beni dikkatle izleyen Güney'e çevirdim. Göz göze geldiğimizde sanki yapmaması gereken bir şey yaparken yakalanmış gibi kaçınmuştı benden. Haline gizlice gülümseyip ellerimi omuzlarına yerleştirerek ona biraz yaklaştım ve hafifçe sallanmaya başladım.

Neden ayaklarının üzerine çıkmak istiyordum, bilmiyordum.

"Ah, pardon." dedim ayağının üzerine attığım adımı yarıda keserek.

"Önemli değil." dedi, tuhaf derinden gelen bir sesle. Eğdiğim başımı kaldırıp gözlerine baktım. Gözlerini bu defa kaçırmadan o derin bakışlarıyla baktı bir kaç saniye boyunca. Sonra kendi kendine kıkırdadı. "Çok yakınsın."

İrkilip, hatalı bir şey yaptığımı düşünerek geri çekilmeye çalıştım. Fakat belimi daha sıkı tutarak engel oldu.

"Hayır, yanlış anlama." dedi gülerek. "Bu kadar yakından feramonlarını solumak biraz başımı döndürüyor sadece."

Beklemediğim cevabı karşısında kızaran yanaklarıma ona boş boş bakarken birden oldukça gürültülü hatta biri bomba patlatmış gibi sert bir ses yankılandı.

Tam olarak ne zaman yere düştüğümü ve kulaklarımın sağır olduğunu lestirememiştim fakat sağ omzumda dayanılmaz bir acıyla yerde boylu boyunca uzanıvermiştim. İnsanlar muhtemelen çığlık çığlığa kaçışıyorlardı fakat sesler kulaklarıma ulaşamadan boğuluyormuş gibiydi. Yattığım yerde şoka girmiş bir halde kaçışan gümüşler izlerken patlamanın kaynağını arıyordu gözlerim.

Balo salonu mahvolmuştu.

Kraliçenin özenle seçtiği tüm ışıltılı aydınlatmalar, en büyükleri de dahil, yere düşmüştü. Kırılan cam parçaları salonun dört bir yanında olduğundan daha göz kamaştırıcı ve parlak bir halde her yerdelerdi.

Gümüş kanı, her yerdeydi.

Ses, birden kulaklarıma yeniden hucum ettiğimde tiksintiylr yüzümü buruşturdum hemen. Ellerim kulaklarımı kapatmak istedi, çığlıkları duymamak için. Ama mümkün değildi. Balo salonunda müthiş bir gürültü vardı şimdi. Kaliteli müziğin yerini kaos almıştı.

Kraliçenin bir bir özenle dizdiği her şey artık yoktu.

Biri beni kolumdan çekmeye çalışıyordu.

O an acıyla inledim aniden. Omzum kopuyormuş gibi acıyordu. Sesli inlememle duraksayan kişi bu defa beni kucakladı. Göğsüne dayandığı güçlü bedenin yüzüne çevirdim şaşkın gözlerimi. Kuzeydi. Başı dimdik ve sanki tek görevi beni bu karmaşadan sağsalim çıkarmamış gibi ağır bir edayla hiç kimseye ve hiçbir şeye aldırmadan yürüyordu.

Bakışlarımı yeniden arkamızda bıraktığımız salona çevirdiğimde neredeyse boşaltılmış olduğunu gördüm. Yerde bazı cesetler vardı, şimdi daha net görüyordu.

Gümüş cesetleri...

Ve kıpkırmızı bir bayrak salonun tam ortasında sallanıyordu.

Beyazın ve bunca parıltının arasında filizlenmiş taptaze bir çiçek gibi net ve göze çarpan uzun ihtişamlı ve yalnızca kırmızıya boyanmış bayrağın asıldığı avizenin üzerinde bir akrobat gibi çevik bir beden dikiliyordu. Gözlerim kısıldı, doğru gördüğümden emin olmak için.

Çünkü..

Çünkü tanıdıktı.

"Akın?" dedim şokla.

Aramızda hatırı sayılır bir uzaklık ve gürültü olmasına rağmen sanki ona baktığımı görmüş ve ona seslendiğimi duymuş gibi tanıdık şefkatli gülümsemesiyle dudaklarını kıvırdı.

"İyi misin, canını mı yaktım?" diye soran Kuzey'le olmayan dikkatim tekrar dağılacak bakışlarımı beni taşımakta olan bedenin yüzüne çevirdim aptala dönmüş bir halde.

"Neler oluyor?" dedim mırıltıyla.

Kuzey'in endişeli bakışları hızla değişti ve birer alev gibi patlamaya başladılar.

"İsyan." dedi soğukça. "Kızıl isyanı."

Gümüş Kraliçe - OmegaverseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin