Episode 23

2.7K 303 68
                                    

"Yeteneğini sonradan kazanmış olabilirsin ama şimdiden çok iyi idere ediyorsun." dedi Kuzey avuçlarımda biriktirdiğim elektriği izleyerek. "Acaba hava gökyüzüne etki edebilir misin?"

"Nypha'lar yağmur yağdırabiliyoe mu?" diye sordum.

"Biz gümüşler yoktan var edemeyiz fakat sen hiçbir element ihtiyari duymadan elektrik yaratabiliyorsun." dedi. "Bak, bu olmadan alev yaratamam." diyerek kolundaki küçük düğmeleri işaret etti. "Bunlar birer çakmak görevi görüyor."

"Ya bunlar olmazsa?" dedim şaşkınlıkla. Bu zamana kadar bunu nasıl fark etmedim şaşırıyorum şu anda. "Yeteneğini kullanamıyor musun?"

"Eğer yakınlarda eteş yoksa, hayır. Kullanamam."

"Kötüymüş." dedim dudak bükerek. Fakat bir yanım daha bir özgüvenli hissediyordu istemsizce. Kimsenin yapamadığı bir şeyi yapabiliyor olmak farklı hissettieyordu.

"Denesene."dediğinde merakla kaşlarımı kaldırdım." Şimşek çaktırmayı."dedi gökyüzünü işaret ederek.

Yapabileceğine inanmadığın bir şeyi yapmaktan daha zor hiçbir şey yoktu fikrimce. Bu yüzden Kuzey yapabileceğime inanıyor olsa dahi ben bir nebze bile ihtimal vetememiştim o an. Kararsız bakışlarla bir ellerime bir gökyüzüne baktıktan sonra denemesi bedeva diye düşünerek odaklandım.

Ellerimdeki elektrik kıvılcımlarını daha çok biriktirdim önce ve hafifçe yukarı kaldırarak bulutlarda elektrik yükünü hissetmeye çabaladım. Gözlerim daha çok odaklanabilmek adına kapandığında biraz soyutlanmışım gibi hissetmiştim.

Yalnızca elektrikli görüyor ve duyuyor gibiydim.

İşime yarayacak iki bulutu bulduğum an elimdeki elektriği salık verdim ve o andan bir kaç saniye sonra şiddetli bir gök gürültüsü duyuldu. Hemen yanımdaki Kuzey'i hızlıca yarattığım güvenli elektrik alanına çekerek gözlerimi araladım ve bulunduğumuz yerin yakınlarına sarsıntılar yarataka düşen mor yıldırımlara şaşkınlıkla baktım.

Her çarpışında yer sallanıyor ve küçük kıvılcımlar çıkıyordu. Ağaçlar her an tutuşabilirdi fakat Kuzey'in ateşi kontrol altında tutmasına güveniyorum.

Yarattığım facia gözle görülse bile inanamayacak kadar mucezeviydi.

"Şimşek, demiştim. Yıldırım değil. " dedi Kuzey en az benim kadar şaşkın bir şekilde düşen yıldırımları izlerken. Hala düşmeye devam ediyorlardı.

"Yeni yeni öğreniyorum." dedim suçumu bastırmaya çalışarak. Fakat şuan ayaklı paratoner gibi bir şeydim.

"Her yerden görülecek, lanet olsun." dedi Kuzey aniden. "Güney de salak olmadığına göre, buraya gelmesi an meselesi. Durdur artık şunu."

"Yapabilsem yapacağım." dedim sinirle. Sanki benim fikrimdi durup dururken gökyüzüyle uğraşmak.

Kendimi sakinleştirmeye çalışıp bir kaç derin nefes alıp verdim. Etrafımdaki güç çok fazla olduğundan resmen güç sarhoşu olmuştum ve başım feci dönüyordu. Bu yüzden odaklanmaya çalıştığım her saniye bana geri tepiyordu.

Bu gücü tamamen kendime hapsetmek gerekiyordu. Ama nasıl?

"Yapamıyorum." dedim baygınca. Ki muhtemelen bayılmak üzereydim. Beni ayakta tutan tek şey koruma kalkanını sabit tutabilmekti. Tamamen ikimizi korumaya odaklanmıştım ve içimden etrafta birilerinin veya herhangi bir hayvanın olmamasını diliyordum.

Kuzey beni tutup belime elini dolayarak destek oldu. Sanırım gücümün tükendiğini anlamıştı.

"Enerjiyi dışa vurmayı değil, kendine çekmeyi dene. Buna odaklan. Eğer güce odaklanırsan seni tüketir." dedi kulağıma eğilip tane tane.

Dediklerini yapmak zordu çünkü gücüme erişmek için öfke duygumu kullanmaya meyilliydim. O daha yumuşak davranmamı söylediğinde haliyle bunu yapabilmem neredeyse imkansızdı.

" Arda, "dediğinde Kuzey ona döndürdüm kafamı hemen. Aynı saniye aramızdaki boy farkından dolayı öne eğilmiş ve dudaklarını dudaklarıma kapatmıştı. Bir eli yanağımı tutup kendine sabitlerken beni her öptüğünde olduğu gibi zihnim bir anda kendini kaybetmişti.

Yanağımı büyük avucuna doğru daha çok eğip onu rahatça öpebileceğim bir pozisyon yaratmaya çalıştığım sırada tatlı dudaklarını benden ayırmasıyla kapanan göz kapaklarım şaşkınlıkla aralandı. Ne ara kapanmışlardı sahi, onu bile bilmiyordum.

"Durdu." dedi az önce izimi bıraktığım ıslak dudaklarını hafifçe bükerek.

Gülümsemesine takılmış gözlerim kastettiği şeyi anladığımda etrafımdaki kargaşaya döndü. Sahiden, Yıldırım yağmuru durmuştu.

"Nerden bildin işe yarayacağını?" dedim bakışlarımı kaçırıp arkamı ona dönerek. Etrafı inceliyormuş gibi yapıp ondan kaçıyordum. Nedense az önce yarattığım kaostan ziyade onun bir öpücüğüyle kendimden geçmiş olduğum gerçeği daha utandırıcı geliyordu. "İkimiz de ölebilirdik. "diye mırıltıyla hayıflandım.

Kuzey hafifçe kıkırdayarak beni kendine çevirdi. Gözlerime tatlı bir sıcaklıkla bakarken, sanki yaramazlık yaparken yakalanmışım gibi alttan alttan bakıyordum ben de.

"İyi bir tahmindi."dedi." Ama artık gitsek iyi olur fazlasıyla ifşa olduk. "

" Haklısın. "dedim toparlamaya çalışarak. Öylece üstün körü etrafa bakındım ve yerdeki sırt çantamı yüklenerek hızlı bir şekilde yola düştüm. Sorun şu ki, nereye gittiğimizi bilmiyordum. Fark ettiğim an durdum ve Yanaklarımın kızardığının bilincinde ona baktım omzumun üzerinden. Eğlenir bir tavırla beni izliyordu durduğu yerden. "Şey," dedim kısıkça. "Ne tarafa gidiyorduk?"

"Arda," dedi gülerek. Adımı bu ses tonuyla söylemesi tekleyen kalbime iyi gelmemişti lakin metanetli davrandım. "Bazen seni çözemiyorum."

"..."

"Hadi o zaman, gel bu taraftan." diyerek beni yönlendirdi. Başımı eğip peşinden gittim sadece.

Ama bu utangaç ve değişken tavrımın ve bir öpücükle böylesine çok heyecanlanmamın yegane sebebinin kızgınlığımın iyice yaklaşıyor olması olduğunu düşünüyordum. Belki yarın, belki de çok daha yakındı.

***

Güney

Çalışma odası beni boğuyordu. Hatta genellikle bu saray, beni boğuyordu.

Oysaki tam aksine gücü seviyordum.

İhanet etmeyi, zeki davranmayı, hamle yapmayı ve tüm bu taht oyunlarını en başından kabul etmiştim fakat elde ettiğim şey neden sandığımdan daha az haz veriyordu anlamıyordum.

Sanırım istediğim her şeyi elde edemediğimdendi.

Düşüncelerim, beni yine bu odaya sürüklediğinde Keyifsizce kendi halime güldüm. Sarayın pek bir değeri olmayan bir köşesindeki sıradan oda.. neden her defasında kendimi burda buluyordum ki sanki?

Adımlarım cibinliksiz sade yatağın çevresinde dolandı. O gittiğinden beri el sürdürtmediğim yatak çarşaflarında, özensizce bir köşeye atılmış sabahlıkta ve pabuçlarda gözlerimi gezdirdim.

Uzanıp ince sabahlığı eliöe aldığımda istemsizce burnuma yaklaştırmıştım kumaş parçasını. Feromon kokusu neredeyse silinmek üzere olmasına rağmen ufacık bir parçası bile zihnimi ferahlatmıştı.

İstemsizce kapanan gözlerim duyduğum gürültüyle aralandı birden. Müthiş derece bir gürültü.. gökyüzünde mor kıvılcımlar saçan yıldırımların gürültüsü batı oranının üzerine yağıyordu. Koştuğum pencereden yere düşen devasa Yıldırım yağmurunu net bir şekilde görürken çok uzakta olmasına rağmen sanki yanımdaymış gibi heyecana kapıldım.

Haftalardır ruhsuz hisseden ruhum can bulmuş gibi kıpırdanırken gözlerimi kısarak gülümsedim kendi kendime.

"Bulsum seni." diye fısıldadım. "Bana geri geleceksin."


Gümüş Kraliçe - OmegaverseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin