Sevinç ; شادیGülümseyen insanların hiç acı çekmediklerini düşünme. Onlar sadece acının kendilerini kontrol etmesine izin vermiyorlar.
فکر نکنید افرادی که لبخند می زنند هرگز رنج نمی برند. آنها فقط اجازه نمی دهند درد آنها را کنترل کند.
Selam kuzular 😻 benden de size bayram öncesi bir güzellik olsun. Umarım seversiniz. Öpüldünüz 😘
*
Ezo sinirinden olduğu yerde devleşen kocasına baktı. Neden bu kadar sinirlenmişti anlamıyordu. Ne sanmıştı. Öğretmenin dokunmasına Ezo da izin vermeyecekti ama ona da sinirle bakıyor olması buna ihtimal verdiğini belli etmiyor muydu. Kırıldı yine bir yerlerden. Zaten şu sıra kırılmadık yeri kalmamıştı. Kalbi desen paramparçaydı gururu analığı her yerden darbe alıyordu. Derince yutkundu. Ama öğretmene belli etmemeliydi durumu. Nasıl olsa eve gidilirdi. Hesabı sorulurdu. Hem belki neden bunca zamandır böyle saçma sapan davranıldığını da anlardı.
"Mustafa Bey siz yanlış anladınız.." Şefik henüz kendini anlayabilmiş değildi ki Mustafa karısının koluna geçirdi parmaklarını sıktığının farkında değil miydi? Acıyordu işte. Ne zaman duracaktı.
"Mustafa"
Mustafa karısının sesindeki isyanı farkedip nihayet çekti elini üstünden ama o zamanlara göre epeyce cesur davranarak kolundan çektiği elini dirseği boyunca indirip ellerini birleştirdi. Şefik denen haysiyetsiz öğretmenin gözlerinin irileşmesi ile memnunla sırıttı. İstediğini almıştı. Ama Ezonun rahatsız olduğunu anlamadı uzun sürmedi.
"Turna hakkında konulacaktık lakin baş başa bir zamanda konuşmak daha münasip olacakmış gibi duruyor. Size iyi dersler muallim Bey"
Zafer kazanmış edasıyla karınının elimi daha da sıkarak öğretmenin kıskanç bakışları altında okul yolundan çıktılar.
Ezo bir yola bir de birleşen ellerine baktı. Kıskanmasını anlıyordu ama yarın çıkacak dedikoduları hiç mi düşünmüyordu bu adam. Bir kendi kocasını ulu orta ayartmadığı kalmıştı şimdi köylünün gözün de o da olacaktı. Az önceki sinir kocasının bedeninden kanın bedenine aktarıldı adeta. Savurdu Mustafa'nın elini. Mustafa'nın sinsi bakışları kaybolmuş şaşkın bakışları gelmişti.
"Ezo?"
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"
"Karımın elini tutuyorum. Bir mahsuru mu var?"
Ezo onun pişkinliğine inanamıyordu. Bu kadar bencil miydi Mustafa? Evet bencildi hemde en başından beri. Üstelik onun bencilliğine en yakından şahit olan kendiydi. Şaşırmamalıydı.
"Nerde beni, bizi düşünen Mustafa? Nerde kaybettiklerini kazanmak için çabalayan Mustafa? Nerde utandığı için gözlerime bakmaktan çekinen Mustafa? Ne kanıtladın sen öğretmene? Ne geçti eline.. beni utandırmaktan esmekten başka ne geçti eline?" Acıyla yutkundu. Yeni anlıyor gibiydi Mustafa göz bebekleri genişlemiş sarsılmıştı. "Bıkmadın mı beni hırpalamaktan? Yoruldum ben Mustafa. Neler olup bittiğini bilmeden yaşıyorum. Sen Turna annem hatta. Hatta Haşmet baba bile bir başka. Sen elimden tutup gösteriş yapacağına kalbimin yangınını dindirsen? Bana böyle sahip çıksan. Beni böyle kollasan herkesten her şeyden. Bilmediğimle savaşamam düşerim elini versen tutamam ama düşmeden tut elimi öyle çıkalım bu kavgadan. Çok mu zor? Hiç mi sevgi yok içinde bana karşı? Neden beni yaralamaktan geri durmuyorsun" Mustafa'nın ağzı özür dilemek için açılmıştı ki Ezo elini kaldırıp susturdu onu. Bunca zamandır susuyordu biraz daha susmalıydı. "Özür istemiyorum. Sanma ki Ezo susmaz Ezo kırılmaz Ezo kırmaz. Sanma ki Ezo gitmez. Gider Mustafa. Hor görme artık beni ya sev ya da..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ŞÛRÎDE~
General Fiction"Dokunma bana! Dokunma!". "Dokunacağım! Kocam değil misin!". "Değilim! Hiç bir şeyin değilim senin. Anlamadın mı bunu hala?". Ezo duyduklarına aldırmayıp İbrahim'in dudaklarına açlıkla saldırdı. Isırıyor, yalıyor, çekiştiriyordu. İbrahim'in onu itme...