Sadakat:وفاداری
Herkes sana sırtını dönse bile seni çok severim, daha iyi biri olmana gerek yok
حتی اگر همه شما را به عقب بر گرداند، من شما را بسیار دوست دارم، شما لازم نیست که یک فرد بهتر باشید
Ezo çok kötüydü. Az önce neler yaşamıştı böyle. Üstelik yanılmıyorsa kocası da sevişemediğini ima ediyordu. Bu gece yaşadıklarına daha fazla dayanamadı ve ellerini yüzüne kapayarak bir kez daha geceye karıştı göz yaşları.
Kimse konuşmadı. Aradan dakikalar geçti saatler geçti gün neredeyse aydınlanmak üzereydi. Ne İbrahim başını yasladığı tenden ayırıp karısıyla yüzleşe biliyordu ne de Ezo tenine yaslanan başı kaldırabiliyordu. Her iki kişi de ne konuşacağını bilmediğinden suskunluk yemini etmeyi uygun görmüş gibiydiler.
Gecenin siyahı yavaşça çekilip yerini siyahın iç içe geçtiği maviye bırakırken İbrahim son göz yaşı damlasını da karısının tenine adeta bir imza gibi bıraktı. Ezo tekne bırakılan tuzlu damlanın verdiği ürpertici histen uzun süre kurtulamayacağını hissetti. İki göğsü arasında olan baş oynadıkça zarif olan kirpikler de oynuyordu.
Kocasının gür ve güzel kirpikleri düştü Ezonun aklına. Ona bakarken kırptığı kirpikler...bayılıyordu onlara. Bazen de kıskanıyordu. Şimdi çok beğendiği o kirpikler tıpkı bir tüy gibi teninde hareket ediyor tatlı bir gıdıklanma hissi bırakacağına yakıyormuş gibi bir his bırakıyordu.
Kirpiklerden sonra burnu sürtündü hassas teninde. Şimdi de güzel burnu yakıyordu onu. Sıra da dudakları vardı. Nasıl ki saçları kirpikleri ve burnu değmişse ateşten farksız tenine sıra dudaklarındaydı. Bir müddet sıkıntıyla değmesini beklediyse de değmedi yumuşak ve ıslak dudaklar. Onun yerine üşüdüğünü hissetti.
Şimdi koca bir boşluk vardı iki göğsünün arasında. Az önce onu ısıtan hatta yakan his gitmiş yerine kocaman bir boşluk yerleşmişti. İbrahim'in kalçasını yatakta sürüyerek yataktan inmesini izledi buğulu gözlerle. Göğsünden yükselen bir haykırış vardı. Dudakları titredi. Bu gecenin kaçıncı hıçkırığı olacaktı. Kaçıncı göz yaşı..
Kocasının yerden pantolonunu almak için eğildiği gördüğünde gözlerini kapadı. Gidişini izlemek istemiyordu. Aslında ağzını açıp gitme dur da demek istiyordu lakin ağzını açamıyordu. Bir şey bir his engel oluyordu ona.
İbrahim gömleğini sırtına geçirdiğinde gözlerini açmıştı. Düğmelerini kaparken başını da yastıktan kaldırdı. Gitmesin istiyordu. Boğazına kadar dolduğu halde ağzını açıp bir şeyler haykırmak istedi.
"İbrahim?".
Kocasının gömleğin düğmelerini ilikleyen elleri duraksadı. Çenesindeki kasların gerildiğini uzandığı yerden görebiliyordu. İki yanda duran elleri yumruk olmuştu şimdi de. O da mutsuzdu. O da üzüntülüydü. Söylemese bile Ezo görüyordu.
Bekledi kocasının ona dönmesini ama İbrahim dönmek bir yana dursun daha da hızla giyindi gömleğini. Hızla fırladı dışarı. Kapıyı bile çarpmadan çıkıp giymişti. Ne demek oluyurdu bu? Bundan sonra yokum mu?.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ŞÛRÎDE~
General Fiction"Dokunma bana! Dokunma!". "Dokunacağım! Kocam değil misin!". "Değilim! Hiç bir şeyin değilim senin. Anlamadın mı bunu hala?". Ezo duyduklarına aldırmayıp İbrahim'in dudaklarına açlıkla saldırdı. Isırıyor, yalıyor, çekiştiriyordu. İbrahim'in onu itme...