BÖLÜM 5 ( عروسی)

34.1K 1.5K 204
                                    

Düğün: عروسی

İnsanın, kaçmak istediği şeyi sürekli hatırlamak zorunda kalması çok zormuş. Kendi kendine hatırlaması daha da.

این سخت است برای یک مرد به خاطر داشته باشید آنچه که او می خواهد برای فرار. او خود را به یاد.

İbrahim omuzları düşük yüzü asık girdi avludan içeri. Ezo onunla evleneceği için canına kıymaya kalkışmıştı. Kötü hissetti. Alışkın değildi belki de. Hayatı boyunca hep istenen adam olmuştu. İlk defa bir kız onu istemiyordu. Bunu onu görmediği için istememiş olabileceğine yordu. Ama peşi sıra düşüncesi suya düştü.

Hiç bir zaman soyadına tamah eden biri olmasa da soyadının bile yeteceğini gördüğü o kadar kız vardı ki peşinde. Ezo sırf soyundan ötürü ona varacak sanmıştı. Yanılmıştı da. Arık(dere kenarı) da hüngür hüngür ağlarken ne soyadını umursuyordu ne de kavuşacağı imkanları.

İstememişti kız onu. Kabul etmeliydi. Ya başka birini seviyordu ya da birini sevip öyle evlenmeyi bekliyordu. Yadırgayamadı İbrahim onu. İçten içe bir yanı hak bile veriyordu o kıza. Sevmek güzel şeydi ya da sevilmek. Sevmemişti . Lakin çok sevilmişti. Adama güzel hissettirirdi. Diri tutardı.

"Oğul? Nerden gelirsin böyle?".

Annesi biricik oğlunun yıkık halini görünce elemekte olduğu unu bir kenara bırakıp undan bembeyaz olmuş üstüne başına aldırmayıp oğluna atıldı. Kısa olması engel değildi. İbrahim ona doğru eğiliyordu her defasında. Mustafa gibi kollarını boş bırakmıyordu.

"Bir şey olduğu yok anacım. Arıka indim gene".

Kollarını uzun oğlunun boynundan çözen Sultan sitemli bir bakış attı. Yetmedi ellerini beline koyup kafasını salladı.

"Ne bu hal o vakit? Bir şey yoksa neye bu hallar?".

"Ne varmış halımda ana?".

"Yüzünden düşen bin parça! Sende duydun herhal olanları?".

"Ne olmuş? Heç bir şey duymadım ben".

"Ezo'yu diyom. Babası geldi az evvelcene. Uğursuz uğursuz konuştu mendebur. Sonrasıya çekti gitti".

Ezo adını duyunca dere kenarına bir daha gitti aklı İbrahim'in. Onun yüzünden ağlayan güzeller güzeli Ezo'yu. Bir daha ağlama demişti gider ayak. Sebebi o bile olsa ağlamayacaktı güzel kız. O hayran kaldığı ela yeşil gözleri kızarana değin salya sümük ağlatmamalıydı kimse onu.

"Bitti gitti ana o mesele. Sende kapat".

"İbrahim...ne diyorsun oğul sen?".

"Ne dediğimi duydun ana. O kızdan bana yar olmaz artık".

"İstiyorsun sanmıştım. İstemiyon yoksa?".

"Ben istesem ne değişecek ana? Zorla mı alacaz kızı".

"Kaçırırız. Sen istiyom de anan kendi elleriyle alır getirir!".

"Ana...ettiğin laf mı şimdi? Ne kaçırması ne kendi elinle tutup getirmek? Bitti diyom. Bitti".

"İbrahim..".

İbrahim yine boynuna atılmaya kalkışan anasının kollarından tutarak kendinden uzaklaştırdı. Sırası değildi ısrar etmenin. Ezo'nun kararıydı bu. Ve kendi de dahil bu karara uyacaktı. Yetmişti bu coğrafya da erkeklerin istediği gibi at koşturması. Neden evlilikte son söz erkeklere kalıyordu ki? Tek başlarına mı gerdeğe giriyorlardı bir ömür bir başlarına mı iş tutuyorlardı?.

~ŞÛRÎDE~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin