Sessiz; بی صدا.
اگر تصادف شما را در مقابل من قرار نمی داد ، من به همان شیوه زندگی می کردم ، اما من از همه چیز آگاه نبودم. شما به من آموختید که زندگی دیگری در زمین وجود دارد و من روح دارم.Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı yine aynı şekilde fakat herşeyden habersiz yaşayıp gidecektim.
Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum olduğunu öğrettin.Geçen bolum gelen bol oy ve yorumlarınız beni inanılmaz mutlu etti. Lutfen bu bölümde aynı şekilde oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Satır arası yorumlarda buluşalım çanlar.😘😘
*
Dizleri onu tutamadı. Yere kapaklandı. Gözlerinde hala akmayı bekleyen yaşlarla baktı ona. Dudaklarından sadece bir kaç kelime döküldü. Sonra ise aylarca mühürledi o dudakları.
"Dönüşün böyle mi olacaktı İbrahim?".
*
Sultan kadın elleriyle göğsüne vuruyor oğlunun acısını yaşadığı kalbini yerinden söküp almak istiyordu. Rengi kaçan öldüğü solgun dudaklarından bile belli olan oğluna yakıştıramıyordu bu sonu. İbrahim mertti, iyiydi, naifti. İbrahim onun ilk göz ağrısıydı. Minicik elleriyle ona tutunan duymak için senelerini ağlayarak geçirdiği "ANNE" sözcüğünü ona kullanan ilk evladıydı.
Yüzü güzel İbrahim yüzüne bakılmaz olmuştu. Neden yapmıştı İbrahim bunu onlara? O kimseyi incitmezdi. Ağlamasına dayanamazdı. Şimdi öyle bir halde geliyordu ki karşısına Sultan kadın ne yapacaktı? Ağlamayıp nasıl duracaktı? Nasıl nefes alacaktı onsuz?
Yüreği yanıyordu. Etini lime lime doğruyorlardı. Nerden bilecekti kapıdan sapasağlam çıkan evladının iki gün sonra ölüsünün gireceğini. Yıkılsın o kapı! Yıkılsın dağ taş! İbrahimi kuzusu gitmişti. Sultan kadına haramdı dünya haramdı artık yediği lokma.
İbrahimin basını yemiştiler. Bebe bebe diye aklını oynatmışlardı evladının. Dilleri kopsun dölleri kurusun ona dil uzatanın. Dinmiyordu ateşi. Dinmiyordu dinmeyecekti yüreğindeki kor.
Sultan kadın ağıtlarını yakarken Ezo sadece sesszice ağlamıştı. İbrahime dediği onca laftan sonra ona sarılmaya utanıyordu. O mu bu hale getirenlerden biri de o iken ağıtlar yakıp onu üzenleri lanetlemeye hakkı yoktu. Ciğeri yana yana yaşları yüzünü yaka yaka ağladı İbrahimin soğuyan cesedinin başında.
İnanmak istemiyordu. Yatırıldığı yerde onu sarsmak bakmaya duyamadığı gözlerini açmak istiyordu. Ama yapamazdı. Ona dokunur da öldüğünü hissederse yaşayamazdı. Keser atardı ölüsüne dokunan parmaklarını. İbrahim ölmemişti. Onu öldürmüşlerdi. Diri diri yakmışlardı. Her gün aynı dereye atıyorlar boğuyorlardı onu. Bu onun ilk ölüşü değildi. Daha önce çok kez ölmüştü İbrahim. Ama bedeni sıcaktı o zamanlar. Kalbi atıyordu. Dudakları solmamıştı. Gözleri ebediyen kapanmamıştı.
Nasıl kabul ederdi bu sonu? Nasıl yakıştırırdı bu ölümü ona. Söz vermişti İbrahim. Onlar öldürdükçe o yılmayacak yeniden dirilecekti. Fakat bu defa Ezo geçirmişti ellerini boğazına o kesmişti soluğunu. Kime kızacaktı? Kime ah edecekti? Nasıl varacaktı yanına? Nasıl dokunacaktı son kez? Yanardı ona dokunan eli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ŞÛRÎDE~
Fiction générale"Dokunma bana! Dokunma!". "Dokunacağım! Kocam değil misin!". "Değilim! Hiç bir şeyin değilim senin. Anlamadın mı bunu hala?". Ezo duyduklarına aldırmayıp İbrahim'in dudaklarına açlıkla saldırdı. Isırıyor, yalıyor, çekiştiriyordu. İbrahim'in onu itme...