BÖLÜM 3 (حسادت )

34.6K 1.4K 235
                                    

Kıskançlık:حسادت

Bir kadını seçmek demek, diğer hepsini terk etmek ermektir.

انتخاب یک زن به معنای ترک همه دیگران است

Mustafa saçı başı açılan kıza fazla baktığını düşünerek kafasını farklı bir yöne çevirdi. Demek abisine isteyecekleri kız buydu.

Ezo.

Alıcı gözüyle bakmamıştı lakin kızın güzelliği bakmadan anlaşılıyordu. Abisi durup durup turnayı gözünden vurmuştu anlaşılan. Kimseleri beğenmeyen evlenmem diye tutturan adamın niye tamam dediğini anlamak zor değildi. Gerçi annesi görmediğini idda etmişti. Ama ona bakılırsa sevdiğiyle o da kimsenin nezdinde tanışmıyordu.

Küçük çocuğun bağırışıyla genç kız çarşafını başına dolamış doldurduğu kovalarını da alarak alel acele evine koşturdu. Taş basamaklardan çıkıp eve girdi. Kovaları mutfak kapısına bıraktı. Çarşafını da hemen üzerinden çıkarıp yazmasını bağladı. Üstüne başına çeki düzen vermek istedi ama fistanı zaten kötüydü. Ne yapsa toparlayamazdı.

Yüzü düştü. Son şansı bu insanlardı. Çeşme başındaki delikanlıya gitti aklı. Yakışıklıydı. Boyu posu da pek iyiydi. İnsanın yüreğini coşturan bakışları vardı. Evlenmek isterdi onunla. Kocası o olsa mesela çok kıskanırdı. Sürekli yanında olmak ona sarılmak ya da güçlü kollarında uzanmak isterdi.

Düşündükleriyle yanakları al al oldu. Daha önce hiç bir erkek ile ilgili böyle tuhaf hayalleri olmamıştı. Birine sarılmak kollarında olmayı hayal etmek ondan çok uzaktı. Onu isteyen peşinde dolanan bu kadar erkekten sonra ilk defa birini istemesi normal miydi?.

"Sen şimdi niye geldiğimizi merak edersin. Sözü uzatmaya gerek yok. Bak bana Hamiyet kadın. Kızının güzelliği dillere destan. E benimde oğlanın delikanlılığı. Halimiz vaktimiz yerindedir. Kızının elini sıcak sudan soğuk suya sokmayız. Bir dediğini iki ettirmeyiz. Ne dersin olur mu bu iş? Senin kızı bizim oğlana isteriz. Olmaz mı?".

Hamiyet mutluluktan neredeyse ağlayacaktı. Sonunda talih yüzlerine gülmüştü. Hem bekar hem zengin hemde genç bir damat adayı kapılarını çalmıştı. Ne o kör olası Musa'ya ne de dul Ramazan'a varmasına gerek yoktu. En güzelinden bir kısmet nasip etmişti yüce mevla. Nasıl sevinmezdi ki.

"Ben. Bilemedim Sultan hanım. İyi diyorsun hoş diyorsun da beyim ne der onu bilmem. Evvela ona danışmak ondan söz almak şart. O he derse ne benim ne de kızımın itirazı olmaz".

"Kızın nerde? Göreseydik gelin kızımızı".

Hamiyet Sultan'ın sahiplenen tavrı karşısında iyice dört köşe oldu. Sanıyordu ki Celâl efendi de hayır demezdi. Bilirdi Hancı'ları. Yörenin hali vakti yerinde insanlarıydı. Kızlarını onlara verenlerin sırtı asla yere gelmezdi. Sırf dünür oldu diye hava atmak için bile kabul ederdi. Kocasını da iyi tanırdı. Kaçırmazdı bu fırsatı. Dul Ramazan'a bile nimet gözüyle bakarken Hancı'ları baş tacı ederdi.

*

Akşam üzeri olupta eve vardıklarında Mustafa'nın aklı sevdiğine gitti. Bu gün için kararlaştırmışlardı buluşmayı. Beklemişti Iraz onu. Bulamamıştı. Endişelenmişti belki de. Ya da korkuya kapılmıştı. Biri görmüş müydü acaba? Ya da başına bir şey gelmiş miydi?.

Yol boyunca düşüne düşüne kafayı yiyecekti neredeyse. Vakit geç olmasa gidip görmek isterdi ama köylük yerde bu mümkün değildi. Sıkıntıyla indiği arabadan yine aynı can sıkıntısıyla girdi avluya. Ne abisi ne de babası görünürde yoktu. Akşam yemeği hazır olana kadar öğle alamadığı uykusu yüzünden ağrıyan başını dinlendirmek ve yarın Iraz'a nasıl haber verebileceğini düşünmek için yatağına uzandı.

~ŞÛRÎDE~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin