Yara; زخم
Nefret bir yüktür!. Hayat sürekli kızgın yaşanmayacak kadar kısadır.
نفرت یک بار است! زندگی خیلی کوتاه است تا همیشه عصبانی بماند.
🎵Erkin Koray; Öyle bir geçer zaman ki 🎶
Sevgili biricik okurlarım ŞÛRÎDE'nin bölüm günleri pazar günü. Soranlar için küçük bir hatırlatma olsun bu 😘
Bu bölüm için bol yorum bekliyorum. Azını kabul etmem biline❣
Keyifli okumalar ...
@vaverty canım okuruma gelsin bu bölüm 🥀
*
Kalçasının üstünde hissettiği hafif sızı neredeyse ağlatacaktı Ezo'yu. Hangi hakla ona vururdu. Mustafa kimdi ki onun kalçasına vurabiliyordu. Nefret ve öfkeyle yumdu avuçlarını. Tırnakları avucunun etli kısmına batıyordu. Tırnak kesiği bile daha fazla bastırmasına engel olamadı.
Mustafa omuzunun üstünde hareketsiz kalan kadına şaşırdı. Şimdiye bin defa ona küfürler etmeli yada çırpınmalıydı. Aferin yola geliyordu. Ne kadar asi olursa olsun Mustafa'nın karşısında tırnaklarını çıkarmadan duracaktı. Aksi halde aynısını yapmaktan geri durmazdı.
Kırmızı kamyonetin olduğu yere geldiklerinde ayakları üzerinde durana kadar yavaşça yere indirdi Ezo'yu. Ay ışığının gölgesi altında onun ela gözlerinin dolduğunu her an taşmak için yer aradığını gördü.
Pişman oldu her zaman ki gibi anında. Ona vurmamalıydı. O da eskiden yenge dediği kadının kalçasına şaplak atmak istemezdi. Zaten kaçmasının nedeni de bu değil miydi. Eğer kaçmaz da kalırsa sadece şaplak atmakla kalmaz çok daha başka şeyler yapmasını isteyeceklerdi. Ona bencil ve korkak diyenler şimdi yavru bir kedi gibi gözlerinin içine bakıyor ona dokundu diye ağlıyordu.
Ya ne edecekti Mustafa? Bugün dokunmaz yarın mutlaka dokunurdu. Birbirine dokunmadan evlilik mi olurdu? Olmazdı. O bunu ön görüyor diye hatalı o mu olmuştu. Görecekti Ezo da. Eğer Mustafa kalırsa neler olur teker teker görecekti. Bir daha o sözleri söylemezdi çünkü.
Kabul ediyordu. Ezo her sözünde sonuna kadar haklıydı. Ama niye kimse ona da hak vermiyordu. Onun baktığı pencereden bakmaya tenezzül bile etmiyordu. Bütün mesele buydu. Onun gördüğünü görememeleri. Ama Mustafa gösterirdi. Canı yana yana onun canını yaka yaka gösterirdi.
Mustafa'yı düşüncelerinden çekip çıkaran şey alnına yediği darbe oldu. Keskin bir ağrı sol kaşının hemen üstünde, alnında alnının kenarı sızlıyordu. Onun canını bu kadar yakan şeyin ne olduğunu anlamak için elini sızlayan yere uzattı. Zonklayan ve ağrısından görüşünü bulandıran yarayı bulduğunda eline gelen ıslaklıkla başına bir şeyin atıldığını anladı.
Sorun şuydu ki ona kim neden vururdu. Başının ağrısından iki büklüm olan bedenini doğrulttuğunda tedirgin gözlerle ona bakan kadını farketti. Yapmış olamazdı değil mi? Kesinlikle yapmamıştı. Ya da kesinlikle yapmamalıydı.
Bir sinir dalgasının bedenini vurduğunu hissetti. Sinirden gözleri seğiriyor. Boşta kalan elini ona zarar vermemek için açıp kapıyordu. Ağzından kırıcı bir söz çıkmaması için dilini ısırdı. Bir eliyle zonklayan yarasını tutarken diğer eliyle konuşmadan kamyonun yolcu kapısını işaret etti.
Ezo onunla konuşmayan ama bakışlarından çok kötü şeyler olacak mesajını veren adama korkuyla baktı. Binmek istemiyordu. Mustafa'nın öfkesini bilirdi. Daha önce ona el kaldırmışlığı bile vardı. Şimdi gecenin bir vakti ıssız bir yolda kamyonetin içinde sadece ikisi varken ona neler yapacağını kestiremiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ŞÛRÎDE~
General Fiction"Dokunma bana! Dokunma!". "Dokunacağım! Kocam değil misin!". "Değilim! Hiç bir şeyin değilim senin. Anlamadın mı bunu hala?". Ezo duyduklarına aldırmayıp İbrahim'in dudaklarına açlıkla saldırdı. Isırıyor, yalıyor, çekiştiriyordu. İbrahim'in onu itme...