Ayrılık:جدایی
Sadece kendini düşünen bir adam aynı zaman da sonunu da hazırlar.
مردی که فقط به فکر خودش است ، برای پایان آماده می شود.
Selam ben geldim. Geçen bölüme gösterdiğiniz ilgi beni çok ama çok mutlu etti. Bu bölümde desteğinizi esirgemeyin benden. Asla sınır olarak düşünmeyin ama geçen bölümün oy ve yorumundan aşağı kabul etmiyorum. Vallahi siz yaparsınız. Haydi daha fazlasını yapında utandırın beni 😘😘😘
Medyada minik Turna var bakmak isteyen olursa 😊
Instagram adresi:blu_mona
*
Mustafa'nın kararı bomba etkisi yarattı sofrada. Kimsenin elini sürdüğü yoktu. Ama bu satten sonra da kursaklarından geçmezdi. Sultan kadının derdi büyüktü. İki ayda gelinini, oğlunu toprağa gömmüştü. Şimdi de hayattaki tek varlığı ondan kopmak istiyordu. Acısını anlıyordu elbette ki. Hakta veriyordu gitmek istemesine. Ama ona yazık değil miydi? Daha kundakta ki el kadar bebeğe günah değil miydi! .
Ezo için durum biraz farklıydı. Mustafa'nın gitmek istemesini çok iyi anlıyordu. Hatta onu anlayacak tek insan o bile olabilirdi. Ama o Ezo kadar yalnız ve çaresiz değildi. Hemen evlendirmek istemezdi Sultan annesi onu yada Haşmet ağa. Öte yandan sevdiğinden bir parçası kalmıştı. Turna. Minik yavru hem annesiz hem babasız olmazdı ki. Turna olmasa git derdi, benim gibi aklını yitirmeden koş kurtul bu cehennemden de derdi. Aması vardı işte. En büyük ama insanın kendi evladıydı. İçerde ondan sevgi ve merhamet bekleyen minik yavru varken bencillik olurdu bu karar.
Bazen insana sevdiğinin anıları cehennemi yaşartrdı. Nasıl ki aylarca kulağında İbrahim'in sesiyle yaşadıysa Mustafa'nın da aynı sesleri ve anıları birer birer yaşadığına yemin ederdi. Fakat kaçış bazen kurtuluş olmazdı. Aksine boynuna yağlı urganı geçirmek gibi nefessiz ve ağrılı geçerdi hayat. Iraz'dan ona emanet kalan kızı hep aklında olacaktı mesela. Evet Ezo güzel bakardı gözünden sakınırdı ama öz anne babasının yerini dolduramazdı ki. Hem ne kadar kalacaktı? Bir ay mı bir yıl mı? Bir aysa Ezo kendi uğurlardı kapıdan. Ama yıllar... onlar bitirirdi Mustafa'yı. Hem sadece onu değil herkesi.
"Karşı çıkmayın ana. Yalvarırım. Nefes alamıyorum. Her yerde Iraz var. Sağa dönüyorum onun yüzü. Sola dönüyorum onun sesi. Yatağıma yatamaz odama giremez oldum. Yürüdüğüm yollar bile onun ayak izleriyle dolu. Yaşayamam ana ben burda. Yemin olsun bende ölür giderim".
Bir evladını daha kaybetmek mi? Mümkün değildi Sultan için. Tülbentinin ucunu akan yaşlarını silmek için çekti. Gitmesini istemiyordu. Ama Haşmet ağayla konuşurdu gerekirse. Evladının gün be gün ölmesindense bir kaç ay kafasını toplaması için gitmesine razı olacaktı mecbur.
"Babanla konuşurum. Ama gitme oğul. Bak ben baban neyse de beşikteki bebenin ne günahı var? Anasız kaldı şimdi de babasız mı kalsın? Yazık günah değil mi ona?".
Anlıyordu annesini. Hak veriyordu. Ama niçin kimse onu anlamıyordu. Canından bir parçaydı Turna. Ama aynı zaman da ondan Iraz'ını alan da oydu. Eğer Turna olmasaydı belki karısı yaşıyor olurdu. Kızını çok seviyordu. Aklı kalbini zehirlemeden gitmek istiyordu. Sanki burda kalsa her şeye herkese düşman olacak gibi hissediyordu. Kendi kızına bile. Sevdiğini kaybetmek öyle büyük bir acıymış ki insanın gözü kendi evladını görmüyordu. İstediği tek şey aklını toparlamaktı. Acısını yaşayıp geri gelecekti. Kötü ve ilgisiz bir baba olacağına biraz uzaklaşıp kimsenin bir suçu olmadığını kabullenip geri gelecekti. Şu an bunu anlaması zordu. Acısı hem derin hem de tazeydi. Kanıyordu durmadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ŞÛRÎDE~
General Fiction"Dokunma bana! Dokunma!". "Dokunacağım! Kocam değil misin!". "Değilim! Hiç bir şeyin değilim senin. Anlamadın mı bunu hala?". Ezo duyduklarına aldırmayıp İbrahim'in dudaklarına açlıkla saldırdı. Isırıyor, yalıyor, çekiştiriyordu. İbrahim'in onu itme...