Kaçış: گریز
Uyan çocuk! uyan artık. Çekeceksin elbet zorluk.
بیدار شو پسر! اکنون بیدار شوید. شما مطمئناً مشکل خواهید داشت.
*
Selam canlarım😘
Sizden ricam gereken oyu vermeniz. Çünkü ben güncelleme yapınca kızıyorsunuz. Siz oyunuzu verin benide kendinizi de rahatsız etmeyin.
Oy sınırım yok ama önceki bölümde alınan oy mutlaka geçilmeli. O kadar oyu veren neden bir daha veremesin ki. Ama vermezseniz üzgünüm ki bende güncelleme yapmak zorunda kalırım.
Blu_mona. Bol takip isterim ona göre 😍😍😍
Irazın son sözleri yeni doğmuş bebesini Ezo'ya emanet etmek olmuştu. Ezo her ne kadar İbrahim'in kaybı gibi Iraz'ın da kaybına inanmak istemese de takdiri ilahi gözlerinin önünde tecelli etmişti. Ağlayan bebeği susturmak için ne yapması gerektiğini bilemediği gibi gözleri açık giden kadına da nasıl dokunacağını ne yapması gerektiğini bilemedi.
Kapıdan kaynanası ve kadınlar girdiğinde en azından bunun için sevindi. Yüzündeki tamamiyen güzünün önünde gerçekleşen ölüm yüzünden bir solgunluk ve şaşkınlık hakimdi. Ağlayan bebeği kollarında tutuyor yataktaki meftaya bakıyordu.
"Iraaaz!!!". Kaynanasının acı feryadı gözlerini kırpıştırmasını sağladı. Bebek annesinin gidişini hissetmiş gibi yırtınarak ağlayama başlamıştı. Kadınlar kapı ağzında oturmuş ağıtlar yakmaya başlamıştı. Onların yüksek sesli ağıtları ağlatan bebeği korkutuyordu. Bebek mora çalmaya başladığında korkuyla kollarında sarstı onu. Nefes alamıyor gibiydi. Dili durmadan titriyor ama ses gelmiyordu. Hayatı boyunca bu kadar korkmamıştı.
Kadınları eze eze odadan çıktı. Turna bebek hala kesik kesik nefes alıyor ağlama krizinin başlangıcını yapamamıştı. Ezo sırtını okşayıp kafasını boynuna gömdüğünde bebek ciğerlerine ilk defa hava nüfuz ediyormuş gibi derin bir soluk aldı ama ağlamasına devam etti.
Avlunun kapısı ardına kadar açılıp ağıtları duyup koşanların yüzünden tok bir ses çıkarmıştı. Bu ağlamakta olan bebeği daha da ağlattı. Onun tek ihtiyacının annesi olduğunu bilse de malesef ki onu annesine götüremezdi. Susması için sakin bir yere ihtiyacı vardı şimdilik. En uygun yerin kendi odası olduğunu bildiğinden kınayan bakışlar altında kendi odasına geçti. Ve kimseyi umursamadan üç günlük bebek susana kadar da çıkmadı.
Mustafa aracın ön koltuğunda dizlerini titrete titrete yol alıyordu. Yanında oturan ve aynı endişeyi taşıyan hemşirenin bakışlarını umursamıyordu. Hemşire neden daha önce getirmediklerini sormuştu. Üç günlük yoğun kanama ve ağrının iyi sonuçlar doğurmayacağını da eklemişti. Ne bilsin Mustafa bu kadar ağır hasta olduğunu her sorduğunda iyiyim demişti Iraz. Hissetmiş gibi gece gündüz elinden bebeği düşürmemiş kokusunu da burnundan eksik etmemişti.
Dün gece kucaklayıp götürmek istediğinde keşke onun itirazlarını dinlemeseydi. Anası da al götür kızın hali hal değil dese de Iraz kendinden emindi. Kaynatılan otlarla iyi olacağını idda etmişti. Öğleye doğru artan sancılarından sonra o da hemşire istemişti nihayet. Ama göğsünde bir acı bir sıkışıklık vardı Mustafa'nın. Çok geç olmasından, hemşirenin de dediği gibi kalıcı bir hasar bırakmış olmasından korkuyordu.
Öteki ihtimali hiç aklına bile getirmemişti. Onun tek korkusu Iraz'ın sağlığının bozulmasıydı. İhmal edilmeseydi buna yol açmayacağını bildiğinden onu dinlediği için kendine kızıyordu. İlk defa baba olmanın heyecanıyla oda minik Turna'nın yanında bir saniye olsun ayrılamamıştı. Iraz'a gerekli bakımı ve ilgiyi gösterememişti. Şimdi dizlerini dövse de boşunaydı. Karısı onların özensizliği yüzünden acı çekiyordu. Ve kim bilir belki ne kadar daha acı çekecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ŞÛRÎDE~
General Fiction"Dokunma bana! Dokunma!". "Dokunacağım! Kocam değil misin!". "Değilim! Hiç bir şeyin değilim senin. Anlamadın mı bunu hala?". Ezo duyduklarına aldırmayıp İbrahim'in dudaklarına açlıkla saldırdı. Isırıyor, yalıyor, çekiştiriyordu. İbrahim'in onu itme...