Korku:ترس
En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım? Ben dediğim şey bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
بهتر بود که فکر نکنیم. من فرار کنند. فرار به من. اما آیا داخل آنجا بود؟ حتی من هم آنجا بود؟ آنچه من بم می نامم یک نیاز ، عذاب و ترس بود.
*
Çok sevdiğim ve bölüme çok yakıştırdığım bir şarkı bırakıyorum buraya. Ezo'nun o hallerini okurken dinlemek ve onu o halde gözünüzde canlandırmak için mükemmel bir şarkı. Dinleyinnnn....
Bahadır Sağlam: Kördüğüm
*
3 yıl sonra...
Önce günler sonra aylar ardından yıllar su gibi akıp gitti. Ezo ve İbrahim'in üçüncü yılları doldu. Üç koca yıl geçmişti ama onlar bu üç yılda bir arpa boyu yol alamadı.
Gecenin en karanlık vaktiydi. İbrahim yaz sıcaklarına rağmen üşümüş açık duran pencereyi kapatmak için üstündeki çarşafı bacaklarıyla iteledi. Ay ışığını gölgeleyen bir kadın silueti vardı varmak istediği yerde. Gözü uyumadan evvel yanında olduğunu bildiği karısına kaydı. Çarşafın arasında narin bedeni yoktu. Bu penceredeki siluetin kim olduğunu kanıtlıyordu.
"Ezo?".
Ses vermedi güzeller güzeli. Endişe ile kalktı yatağından İbrahim. İki gün evvel yeni gelin Iraz'ın hamilelik haberinden sonra bu hale gelmişti. Evliliklerinin ilk senesinde güzel yüzü hiç solmayan karısı ikinci yılında solmuş şimdi de gülmez olmuştu.
Zayıflamıştı bir de Ezo. Dolgun hatları erimiş deyim yerindeyse bir deri bir kemik kalmıştı. Uzun saçları avuç avuç dökülüyor diye ensesinde kesilmişti. Kendi elleriyle kesmişti o tutamları İbrahim. Kıyamamıştı ama kendi kesmese karısının nasıl keseceğini iyi bildiğinden el mecbur canını yaka yaka kesmişti.
Kıyamamıştı bir de atmaya. Kalın bir örgü halinde temiz bir beze sarılı kaldırmıştı özel eşyalarının arasına. Bir tek saçları değildi eski görüntüsünden eser kalmayan. Gözleri...
O badem elâları kararmıştı. Göz halkaları olmuştu son yılda. Işıl ışıl bakan bakışları yoktu. Pembe yanakları da çökmüştü. Bir zamanlar utanınca ya da kızınca oluşan pembelikler artık yoktu . Onun yerine kemikleşmiş bir görüntü vardı. Kırmızı dudakları da solmuştu. Kırışmıştı adeta dudak kenarları.
Yüreği parçalanıyordu bu hallerine. Bazen onu kollarına almak teselli etmek istiyordu ama karısı en ufak bir teması bile yanlış anlıyor sevişmek için zorluyordu onu. Eskisi gibi sarılıp yatamıyordu. Karısı ona izin vermiyordu. Ya sevişecekti ya da ona dokunmayacaktı. Kızıyordu İbrahim ona. Bi yüzden ay tenine dokunmaktan mahrum bırakıyordu mecburen kendini.
Karısının ellerini karnına sarıp sallandığını görünce yanına gidip gitmeme konusunda kararsız kaldı. Çok agresifleşmişti bir de Ezo. Bazen neyi niçin yaptığına anlam vermiyordu. Birden kızıyor birden sarılıp öpüşüyordu. Öyle anlarda İbrahim kollarını üzerinden zorlukla söküyordu. Bir müddet uzaktan izlemekle yetindi. Ezo'nun sallanmaları sona ermeyince müdahale etme isteği duydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ŞÛRÎDE~
General Fiction"Dokunma bana! Dokunma!". "Dokunacağım! Kocam değil misin!". "Değilim! Hiç bir şeyin değilim senin. Anlamadın mı bunu hala?". Ezo duyduklarına aldırmayıp İbrahim'in dudaklarına açlıkla saldırdı. Isırıyor, yalıyor, çekiştiriyordu. İbrahim'in onu itme...