Hiç:هرگزBiz birbirimizin hayatına giremeyen, çıkmayı da beceremeyen iki kişiyiz sadece.
ما فقط دو نفر هستیم که نمی توانیم وارد زندگی یکدیگر شویم و موفق به بیرون آمدن نمی شویم.
*
"Buramda bir ateş var. Sen yüzünü döndükçe daha da harlanıyor. Sen ağladıkça cayır cayır yakıyor beni. Sen gözlerini benden kaçırdıkça daha da acıyor".Mustafa başını eğdi. Omuzları sarsılıyordu.
"Sen kendini suçladıkça burası atmıyor".
Ezonun sözlerinden sonra Mustafa ona baktı. Acı çeken kadına üzüldü. Onlar yüzünden fazlasıyla harap olmuş bir kadındı bu kadın ve hala onu üzecek kararlar alıyor ona yeni acılar yaşatıyordu.
"Ben senin...senin yani abimin" söylerken o denli zorlanıyordu ki kelimeler boğazına batıyordu. "Abimin katiliyim. Sen bu adamla yaşamak istiyon mu?".
Ezo kaybetmenin ne demek olduğunu bir defa yaşamıştı. Bur daha kendi sözleri ağzından çıkan öfkeli sizler için kimsenin hayatını karartmayacaktı. Mustafaya senin yüzünden yada bizim yüzümüzden oldu her şey dediğinde hiç bir şey daha iyiye gitmeyecekti. Içerde her şeyden habersiz uyuyan günahsız bir sabiyi babasından onun ilgisinden ayıracak sözler söylemeyecekti.
Zaten kendisi de yıllar sonra geçmişini bırakıp yeni bir hayata adım açmayı denemişti. Gerekirse geçmişe sünger çekecek acısını da günahını da kendi içinde yaşayacaktı. Ama Mustafa sen suçlusun demeyecekti. Çünkü yıkılmaya hazır bir adama bunu demesi demek onu tutunduğu daldan etmek demekti.
"Düşünme şimdi bunları. Uyuyalım".
"Nasıl uyurum Ezo? Abim toprağın altında nefes alamıyorken ben onun karısını koynuma alıp nasıl uyurum!".
Ezo duyduklarıyla geriye sendeledi. Anlamaya çalışıyordu onu ama Mustafa söyledikleriyle ona hiç yardımcı olmuyordu. Zaten o da söylediklerinden oldukça rahatsız olmuştu. Oturduğu yerden ayaklandı. Pencere kenarına geçip yağmurlu geceyi izledi.
"Hayatım hep böyle mi olacak?" Ezonun sakin ama soğuk sesi Mustafayı ürküttü. Arkasına dönüp odağını yitiren bakışlara baktı.
"Nasıl?".
"Işine gelince senin karın üzülünce sinirlenince a da vicdan azabı duyunca abinin karısı mı olacam ben?".
Mustafa anlamsız sözlere sinirlendi. Ona doğru yürüyüp Ezoyu oturduğu yerden kaldırdı. Sarsmadan ama nazik olmaktan uzak bir tutuşla tuttu.
"Sakın... sakın ama sakın o sözleri bir daha etme".
"Söyletme o zaman!" Ezonun ağlamaklı sesi adamı sarstı. Onun ağlamasını dayanamıyordu. Ne zaman kabul ederdi bilinmez ama kalbinin kapılarını açmıştı karısına. Ve en olmadık zaman da en olmadık yerde olmuştu bu. Ondan hoşlanıyordu.
"Kendimi affedemiyorum Ezo! Ona bunu yapanın ben olduğunu bilmek canımı yakıyor. Sana bu hayatı benim yaşattığımı bilmek göğsümü yakıyor. Ağlama. Artık seni ağlatan ben olmak istemiyorum".
Ezo kocasının beline sarıldı. O da üzülüyordu. Onun da canı yanıyordu. Tek yanan tek kavrulan Mustafa değildi ki. Aynı acıyı kalbinde hisseden biri varsa o da kendiydi. Uzak kalıp birbirlerine bu sözleri söyleyince geçmiş geri gelecek miydi? Yitirdikleri? Üzüldükleri? Ağladıkları?.
Bazen o da düşünüyordu. O sizler hiç söylenmese Ezo onu suçlamasa Ibrahim o kapıdan o gün çıkmasa neler olurdu? Yine intihar eder miydi? Ya da Iraz bu kadar yıpranmasa doğumda canını verir miydi? Ezo yine onun karısı olmaktan başka çare bulmaz mıydı? Turnanın annesi o değilde başkası olur muydu,.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ŞÛRÎDE~
General Fiction"Dokunma bana! Dokunma!". "Dokunacağım! Kocam değil misin!". "Değilim! Hiç bir şeyin değilim senin. Anlamadın mı bunu hala?". Ezo duyduklarına aldırmayıp İbrahim'in dudaklarına açlıkla saldırdı. Isırıyor, yalıyor, çekiştiriyordu. İbrahim'in onu itme...