Selamun aleyküm.
En kısa zamanda Kurdun İni Kalbidir'e de bölüm gelecek.
Keyifli Okumalar.
🍀
Üç gün sonra
Dirseğimi direksiyona yaslayıp yeşil ışığın yanmasını bekledim. Hava bıraktığım gibiydi Diyarbakır'da. Dün abimle beraber buraya geldiğimde İstanbul'un sonbaharı andıran keskin soğuğunun Diyarbakır'ın insanı buz kestiren ayazından ne kadar farklı olduğunu anlamıştım. Yollar, evlerin çatıları, çıplak ağaçlar ve arabaların üzeri karla kaplıydı. Kar-beyazdı alabildiğine her yer. İnsanlar kalın giysilerle soğuktan korunmaya çalışıyordu. Kış beraberinde sıcaklıkta getiriyordu sanki. Birbirine sokulan kuşlar, eşler, aileler görüyordum camdan bakarken. Birkaç santim açık camdan karın ve soğuğun kokusu içeri doluyordu. Derin bir nefes aldım ve yayalara kırmızı ışık yanınca yoluma devam ettim.
Dört saat sonra Lalezar'ın kınası vardı fakat ben herkesin işi olduğu için İstanbul'dan bugün gelecek müstakbel eşimi ve babamı almaya havaalanına gidiyordum. İki gün önce Evren amcamla beraber eski eşi için eşyalı bir ev ve bu süreçte ona bakacak bir yardımcı bulmuştuk. Dünde abimle beraber uçağa atlayıp Diyarbakır'a gelmiştim. Konağa uğramadan halamlara gelmiştim, henüz Duha'yı görme fırsatım bile olmamıştı. Kuaförde Lalezar'la buluşacaklardı. Dönünce görürdüm.
Aram abinin arabasını kapıya park edip arabadan indim. Siyah kabanımın önünü ilikleyip atkımı boynuma doladım ve arabaya yaslanıp çıkmalarını bekledim. Birazdan çıkarlardı muhtemelen çünkü tam zamanında gelmiştim. Acı soğuk içime işlemeye başlamıştı anında. Botlarımı kirli karın üzerinde gezdirip gelip geçen insanları izledim bir süre. Kavuşanları görmek güzeldi fakat ayrılanlar için aynı şeyi düşünmüyordum. Uğurlanan bir askerin annesinin gözündeki yaş, sevgiliden ayrılan bir adamın gözündeki telaş veya arkadaşına el sallayan bir kızın hüznü insanın içini burkuyordu. Yine de beklenen güzel olunca beklemek de güzelleşiyor gibi bakıyorlardı artlarından.
Kollarımı göğsümde bağlayıp göz ucuyla birkaç adım ötemdeki çifte baktım. Kız ağlıyordu. Neden ağladığına dair hiçbir fikrim yoktu ama içli ağlayışı üzülmeme sebep olmuştu. Adam kızı sakinleştirmek için sarıldığında gözlerimi kaçırdım. Kaçırdığım gözlerim yan yana havaalanından çıkan babamı ve Renan Talas'ı buldu. Babamın üzerinde kahverengi bir kaban varken onun üzerinde siyah bir kaban vardı. İkisi yan yana baba oğul gibi duruyorlardı ve ikisini yan yana görmek insanın kalbini hoplatıyordu. Babam elli yaşına gelmesine rağmen karizmasından bir şey kaybetmemişti. Elinde küçük bir valiz vardı. Renan Talas'ta gözlüklerini yakasına takmış ona bir şey anlatıyordu.
Havaalanında çıktıklarında Renan Talas'ın gözleri etrafta gezindi, onları almaya gelen birini bulmak istiyordu sanırım güzel gözleri. Tepki vermeden beni görmesini bekledim. Atkıyı yüzümün yarısına çektiğimden beni tanımaz zannettim fakat bir turun ardından gözleri beni buldu ve gözleri kısıldı. Elimi kaldırdım. Bana doğru yürüdüklerinde arabaya yaslanmayı bıraktım ve ellerimi ceplerimden çıkardım. Atkıyı gevşetip yüzümü meydana serdiğimde babam yanıma varmıştı bile.
"Hoş geldin babacım." Beni inceledikten sonra babam kollarını açtığında ona sarıldım.
"Hoş bulduk. Bizi almaya yalnız sen mi geldin?" Ayrılıp kolları arasındayken yüzüne baktım.
"Evet. Memnun değil misin?" Güldü. Yanağımı sıktı nazikçe.
"Olmaz mıyım? Memnunun tabii." Valizini alıp bagaja yöneldim. Renan Talas bagajı açtığında valizi yerleştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mecruh
ChickLit"Ben seninle heba olmaya da razıyım." 🍀 HAYAL ÜRÜNÜDÜR Başlangıç Ekim/2019