44: Kalbin Sırlar Odacığı

2.9K 233 192
                                    

Selamun aleyküm. Sınavım olduğu için bölüm atmayacaktım fakat bekletmek istemedim. Dua ederseniz çok sevinirim. Hakkımızda hayırlısı olsun inşAllah. Keyifli okumalar!

🍀

Geçmek bilmeyen sayılı günler bana asır gibi gibi geliyordu. Saatler, günlere; günler, haftalara; haftalar aylara devriliyordu sanki.

Bir haftayı her sabah gözümü açıp takvime bakarak geçirdim. Her gece erkenden uyudum zaman çabuk geçsin diye. Anneannemin öğrettiği patiklerden yedi çift yaptım, bilmediğim yemekleri yapmayı öğrendim, teyzemle beraber birkaç internet dizisi bitirdim, bana gönderdiği bağlantıdaki videoların yarısını izleyip pratikler yaptım, bir kitap bitirdim.

Zaman bir yere takılmış olacak ki geçmiyordu.

Gelmesini bekliyordum. Fakat ben o konağa istediğim zaman dönmek istiyordum. Buraya gelmemeliydi. Eve gittiğinde haberim olacaktı zaten.

Cuma sabahı namazdan sonra uyuyamadım. Terasta oturup güneşin doğuşunu izledim. Hava soğuktu, yağmur yağıyordu fakat bunu umursamadım. Kalbimin duvarlarını döven bir kız çocuğu vardı içimde.

Bu saf mutluluğu öğretmenim benim yazdığım ödevi örnek olarak okuduğunda hissederdim. Ya da babam cepleri çikolatayla dolu eve geldiğinde. Hatta çok sevdiğim kitaplar mutlu sonla bittiğinde.

Mutluydum.

Onu bir kez daha görecektim. Kalbim bir kez daha böyle hızlı hızlı çarpacaktı.

Saat dokuzu geçtiğinde kahvaltı sofrası hazırlamak için mutfağa indim. Çalışanlarla beraber oturma odasına güzel bir sofra kurduk. Sofrayı toplayarak, yıkayarak ve dedeme kahve yaparak uzun süre oyalandım.

Öğlen namazından sonra anneannemin odasındaki çiçekleriyle ilgilendim. Bana çiçek budamayı, sulamayı öğretti. Ondan öğrendiklerimi aklıma not etmeye çabaladım.

Anneannemle işim bittiğinde odasından çıkmak için kapıya yürürken üç ayaklı sehpanın üzerinde gördüğüm çerçeveyle duraksadım.

Annemdi. Annem ve halam yan yanaydı. Halamın kucağında Renan olduğunu düşündüğüm bir bebek vardı. Annemse hamileydi. Yaylada çekilmiş siyah beyaz fotoğrafı elime aldım.

Halam gülümsüyordu. Kucağındaki bebekse kafasını onun göğsüne yaslamış iri gözleriyle kameraya bakıyordu. Parmağımı onların üzerinde gezdirdim.

Annemi çok özlemiştim. Onun çatılan kaşlarını, kokusunu, sesini, yüzünü çok özlemiştim. Ona çok kızgın olmama rağmen yüreğim özlemiyle sızım sızım sızlıyordu.

Benim annemi özlediğimin belki bin katı Duha ve Renan Talas annelerini özlemişlerdi. Halamın yüzüne dokundum sevgiyle. Annem beni onun için heba etmişsede sevgim sarsılmamıştı ona karşı.

"Nalan ve Emine birbirini çok severdi." Anneannem yanımda durup çerçeveye baktı. "Şimdi biri toprak altında öbürü onun mezarını bile göremiyor." Gözleri doldu. Dolu gözleriyle yüzüme baktı.

"Aradan 24 küsür yıl geçti ama ben hala anlamam ne olduğunu. İnan anlamam..."Derin bir soluk alıp yatağına yürüdü. Çerçeveyi bırakıp yanına yürüdüm. Yatağa yanına oturduğumda parmakları ellerinin arasındaki doksan dokuzlu tesbihin üzerinde gezinmeye başladı.

"Haber geldi o gün bize. Cesur yeğenini bulmuş dediler. Aceleyle çıktık gittik. Oraya vardıkta kıyameyet kopmişti sanki. Nalan, Rozerin, Neçirvan hepisi ölmüşidi." Yanağına damlayan yaşları sildi.

"Emine söylemiş dedilerdi. Rozerin'le, kaçtığı adamın yerini. O söylemeseydi ölmeyeceklerdi. Sanki bilmezler insanın zemanı temam olunca elbet ölecek." Birkaç saat içinde yaşananlar o kadar çok insanı yaralanmıştı ki.

MecruhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin