Selamun aleyküm.
🍀
Sabah gözlerimi araladım. Güneş doğrudan yüzüme vurup tenimi yakıyordu. Kalbimi yakanın bambaşka bir şey olduğunu anlayacaktım.
Duşla temizlenip üzerime haki rengin kışlık bir tunik geçirdim. Altında geniş bir kot pantolon ve beni sıcak tutması için yün, örgü haki hırka gayet idealdi. Kırık beyaz şalımı başıma dolayıp evden çıktım. Hava inanılmaz güzeldi. Güneş parlıyordu. Rüzgar sert olup üşütsede güneş babamın yüzü kadar aydınlıktı.
Hırkamın cebindeki zarfı sıkıp karşı eve yürüdüm. Kapıyı çalmak için elimi kaldırdığımda zaten açık olduğunu farketttim. İzinsiz girmek ne kadar doğruydu?
Botlarımı çıkarıp içeri girdim. Kapıyı yavaşça kapatıp yanlış bir görüntüyle karşılaşmamak için dua ettim. Okuduğum kitaplarda esas kızlar, esas oğlanları duştan çıkarken veya bu tarz çıplak hallerde görüyordu. Neyseki o esas oğlan değildi ama neticede bu ev onun mahremiydi. İstediği gibi dolaşma hakkı vardı ve ben izinsiz girerek ihlal ediyordum.
Merdivenleri inen Duha beni görünce duraksadı. "Günaydın." dedim duru bir sesle. Gülümsedi. "Günaydın." Parmak uçlarımı örgü hırkam sürttüm.
"Renan evde mi?" Kaşları havalandı. "Yukarıda. Çalışma odasında." Kafamı salladım. "Onunla konuşmam gerekenler varda." Merdivenleri indi. "Peki. Kahvaltıdan sonra piano dersimiz var. Unutmadın değil mi?"
"Unutmadım." Yanından geçip merdivenlere yöneldim. Ellerim, ayaklarım titriyordu. Merdivenler bittiğinde son basamakta birkaç dakika bekledim.
Onunla yüzleşmek neden bu kadar zordu?
Son basamağıda çıkıp çalışma odasının kapısına yürüdüm. Aralıktı. Kafamı uzatıp merakla baktım.
Odadın ortasında geniş, kahve, ahşaptan oyma bir çalışma masası vardı. Üzeri dağınık ve kalabalıktı. Bir duvarı kaplayan raflar, renk renk kitaplarla süslenmişti. Eski bir radyo, gramafon, daktilo gibi şeyler de vardı göz alan fakat yormayan odada. Parmak uçlarımda yürüyüp rafların önünde durdum.
Tanıdık kitaplardı. Rafların üzerindeki kitapların çoğunu okumuştum. Yazar ve uslup tarzımızın bir olması beni şaşırttı. Birkaç kitabın sırtına dokunup gerçek olup olmadığını test ettim.
"Burada ne aradağını çok merak ettim şu an." Kafamı kapıya çevirdim. Renan'ı eşofman takımı içinde görmek kafamı eğmeme sebep oldu.
"Seninle konuşmam gerekiyordu. Duha burada olduğunu söyledi. Sen yokken kitaplarını karıştırmaya karar verdim." Ağır adımlarla masanın ardına geçip sandalyesine oturdu. Cam tam arkasındaydı ve ben yüzünü net seçemiyordum.
"Kitaplarımın dokunulmazlığı var." dedi bir nebze uyku kokan sesiyle. Kafamı sallayıp kitaplığından uzaklaştım.
"Yemedim." Kapıyı kontrol ettikten sonra zarfı cebimden çıkardım. Uzanıp önüne bıraktığımda kaşları çatıldı. "Bu ne?"
"Aç, bak." Zarfı araladı. İçindeki paraları gördüğünde kafasını kaldırıp bana baktı.
"Bana bir açıklama yapmak zorundasın." Diye başladım sözlerime. "Sen kimsin? Kimsinde benim hastane masraflarımı ödüyorsun? Bana yatak, dolap alıyorsun? Bak bunlar için nankörlük yapamam. En ihtiyacım olduğu zamanda el uzatmışsın. EyvAllah. Ama neden? Madem bunları yapacak kadar cömert bir yüreğin var neden kendini bana bu kadar zalim gösterdin? "Zarfı kapatıp gözlüklerini çıkardı. Masanın üzerine bıraktı.
"Sana bir açıklama yapmayacağım. Bu paraya ihtiyacım yok. Babanın hesabından almışım gibi say ve bu mevzuyu kapat." Dudaklarım alayla kıvrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mecruh
Literatura Feminina"Ben seninle heba olmaya da razıyım." 🍀 HAYAL ÜRÜNÜDÜR Başlangıç Ekim/2019