Selamun aleyküm.
Medya: Bersin Şiyar
🍀
Yedi renkli yaz yağmurları dilemiştim
Gözleri uçurum kenarı gibi bir adam
Sancılarla kıvranan kalbimi
Keskin yamaçlarda alaşağı ettiğinde.
Biri çıkıp gelir diye
Kapatmadığım kırk kapıyı
Yüzüme kapattı dürüst gerçekler.
Şimdi tadı ne güzel ne çirkin
Bir his var boğazımda
Düğümleri eskitip
Halatları yıpratıyor
Adına zaman diyorlar
Yeniliyorum ona karşı.Elimdeki kalemi bırakıp meyve suyu kutusunu kavradım. İçindeki sıvıyı çekip koca bir yudum aldığımda ela irislerim işine devam eden babamı buldu. Ona sorduğum sorunun ardından susmayı tercih etmişti. O susunca üzerine gitmemiştim. Ben de sessizliğin serin sularını tercih etmiştim.
Az ilerideki koltukta oturmuş Yunus, Ay çöreğini yiyordu. Sessizlik ikimizin aksine onu geriyordu. Oturuşundan bile belliydi gergin olduğu.
"Bersin abla..." dedi ona baktığımı fark edince. Kaşlarımı kaldırıp indirdim ne istediğini sorarcasına. "...Senin iş ne oldu? Kurs mu ne açacaktın?"
"Müzik kursu açmaya karar verdim ya Yunus. Harekete geçmedim daha." Gözleri ara ara babamı yokluyordu. İstanbul'a ve ailemize alışmıştı çoktan. Abimi deli etsede biz ondan memnunduk. Depresif bir ruh haline bürünmemize engel oluyordu en azından.
"Niye ki? Bence bir an önce başla. Belki Diyarbakır'a bir şubesini falan açarsın." dediğinde babam kafasını kaldırıp ona baktı.
"Senin işin bitti mi Yunus? Araman gereken birkaç yer olması gerekiyordu. Aradın mı?" Yunus ağzındaki lokmayı yutup ayağa kalktı.
"Hemen arıyorum komutanım. Aman amca." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı önüme eğdim. Yunus dükkanın arka tarafındaki tarafındaki odaya giderken telefonum titreşti Cebimden çıkardığımda gördüğüm isim ayağa kalkıp çıkışa yürümeme sebep oldu. Telefonu açıp kulağıma yasladım.
"Müsait miydin?" Sesini duyduğumda omuzlarım kasıldı. Telefonda konuşmayı çok beceremez, sevmezdim de. Yüz yüze, göz göze konuşmak hoşuma gidiyordu. Fakat onunla telefonda bile konuşmayı seviyordum.
"Müsaitim." Dediğimde kısa bir sessizlik oldu aramızda. Çarşının kalabalığından sıyrılıp açık alandaki oturma noktalarından birinde, bir banka oturdum.
Renan Talas birkaç saniye sonra boğazını temizledi.
"Yunus ortada yok. Bir haftadır ulaşamıyoruz. Senin haberin olabilir diye arayıp sormak istedim." Kimse burada olduğu hakkında bilgi vermemişti anladığım kadarıyla.
"Bizimle İstanbul'a gelmiş. Havaalanında fark ettik. Şimdiye haberin olmuştur diye yazmadım sana." Oluşan sessizliğin bu sefer onun öfkesini dizgin altına almaya çalışırken çaba harcamasından kaynaklı olduğunu bilecek kadar tanıyordum onu.
"Ne işi varmış orada? Beyefendi niye haber vermeye, telefonlarını açmaya tenezzül etmiyor? Annesi perişan oldu burada. Ulan Yunus!" Öfkeli bir soluk aldığını işittiğimde yanak içlerimi ısırdım.
"Yunus işte." Dediğimde homurdanmaya başladı.
"Aptal bu çocuk. İstanbul'da desem dayım kalkar gelir. Kavga kıyamet, sonrası."
"Sen gel o zaman." dediğimi fark ettiğimde dudaklarımı birbirine bastırdım. O da sustu. Susarak anlaşmak için yüzünü görmem gerekiyordu. Şu an yüz ifadesini görememek içime dert olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mecruh
Chick-Lit"Ben seninle heba olmaya da razıyım." 🍀 HAYAL ÜRÜNÜDÜR Başlangıç Ekim/2019