16: Çoban Yıldızı

2.8K 235 94
                                    

Selamun aleyküm. Keyifli okumalar.

🍀

Bölüm şarkısı:
~ Grup Abdal ¦ Suya gider allı gelin

🍀

Kum saatinde ki kum taneleri gibi ruhum parçalanıyor, parça parça dökülüyor, benden yana bir şey kalmıyordu. Zaten kendim olmamam için elimden tüm fırsatlar alınmıştı. Üstüne bir de parça parça dökülen ruhumu eğilip toparlayacak gücü kendim de bulamamam içimde ki yaşamı çekip alıyordu benden.

Kafamda ki kaos, mahşer meydanının fragmanıydı. Mahşer meydanında sağına soluna bakıp sevdiklerini arayamayacak bir insan gibi etrafıma bakmıyordum.

Derler ya Gurbet seni anlayanın olmadığı yerdir. Benim asıl gurbetim 23 yıllık hayatımdı. Belki de Allah bu gerçeği görmem için kaderime burayı bu insanları yazmış beni imtihan ediyordu.

Beni burada anlayan, doğanın kucağında tefekkürle iyileştirmeye çabalayan bir dedem vardı. Bu yükten kurtarmıştı beni. Her sabah bana kinle bakan gözler yoktu. Aşağılanmak, hor görülmek yoktu.

Burası bana ve dedeme iyi geliyordu. Güne horozun ötmesiyle uyanıyor, namazlarımızı kılıyorduk. Dedem buraya getirttiği kitaplarını okurken, ben bizim için kahvaltı hazırlıyordum. Kahvaltı sonrası Dilberle beraber serbestçe otlayan koyunları izlemeye çıkıyor dönünce de dedemle iki saat kadar matematik çalışıyorduk. En azından artık çarpım tablosunu ezbere biliyordum. Dedem benimle çalışırken krizler geçirmemek için kendini zaptediyordu. Kafama vura vura bir şeyleri öğretmesi gerekirken o her sabah özenle taradığım tarçın-bakır karışımı saçlarımı okşuyor bana bir şeyler öğretmeye çabalıyordu. Ardından öğle namazımızı kılıyor gün içinde yapmak istediklerimizi yapıyorduk. Bazı günler Dilbere yardım edip süt sağıyordum.

Sistem çok farklıydı. Sabah bütün geceyi yaylada çimleyerek geçiren koyunları sağarak geçiriyordu. Ardından inekleri ağırdan çıkarıyor öğlen onları sağıyordu. Akşam koyunları tekrar sağdıktan sonra yaylaya salıyordu. Gece onlara Kazım amcanın oğlu bakıyordu. Akşam inekleri bir kez daha sağıp ahıra gönderiyordu.

Sütü diğer yayla evlerinde ki insanlara satıyor, şehre yolluyor, bir kısmını konağa gönderiyor bir kısmını kendimize saklıyorduk. Benim için en zoru tavukların altından yumurta almaktı. Birkaç defa gagalamalrına maruz kalmıştım. Bir diğer korkumda kümesin etrafında ki dolanan civcivleri ezmek. Çok küçükleri ve serbest kaldıklarında her yerden fırlıyorlardı.

Balkı buradaydı. Onunla ilgileniyor yaylada rahat rahat onunla geziyor bakımını yapıyordum. Bir sabah burada ki güzel, huzurlu geçen dokuzuncu günün sabahı, süt sağmak için evden çıktım. Dilber çoktan uyanmış ahırın ve kümesin kapılarını açmıştı bile. Hayvanların arasından geçerek ona ulaştım.

"Günaydın Çoban Yıldızı." söylemimle yüzü kızardı. "Günaydın Bersin abla. Süt sağmak için geldin değil mi?" Kafamı salladım. Besili bir koyunu kafasından tutarak önüme getirdi. Kovayı altına koyduğunda önce koyunu bir süre sevdim. Ardından eğilip sağmaya başladım. Artık ben de sağdığımda süt geliyordu. Kova yarılandığında altından alarak gitmesine müsaade ettim.

"Bereket getirdin Bersin abla. MaşaAllah. Eskisinden çok süt veriyorlar." Gülümsedim. Birinin musibet değilde bereket getirdiğimi söylemesi beni çok mutlu etmişti. Birkaç koyun daha sağdıktan ellerimi yıkamak için ahırın arkasında ki kuyudan su çektim. Ellerimi yıkayıp döndüğümde önüme çıkan civcivi kavrayarak kaldırdım.

" Öleceksin sonunda ayağımın altında. Yaramaz." Kümesin önüne bırakarak Dilberin çaldığı kavalı dinledim. O koyunları ardından sürükleyip götürürken ben tek tek civcivleri toplayıp kümese koydum. Tavukları kışkılayarak kümese girmelerini sağladıktan sonra kümesin kapısını kapattım.

MecruhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin