19: Kelebekler Dertten Ölür

2.9K 224 138
                                    

Selamun aleyküm.

🍀

Bölüm şarkısı:
~Hüseyin Turan/ Al Fadimem

🍀

Kalbim bir bardak olsa, ondan kimse su içemezdi.

Kalbim bir saat olsa, kimse ondan emin olamazdı.

Kalbim bir fırça olsa, kimse onu tek bir renge bulayamazdı.

Kalbim duvar olsa, kimse ona pencere açamazdı.

Benim kalbim ne bir bardak, ne bir saat ne bir fırça ve ne bir duvardı. Benim kalbim bir avucum büyüklüğünde, ansızın kıvrandıran, kirli bir et parçasıydı.

Bu kire rağmen onu yüreği cehenneme dönmüş bir adama arkadaş etmezdim. Edemezdim.

Bu nefti bir renge bürünmüş olmasına rağmen, bir nebze merhameti hak eden kalbimin benim üzerimdeki hakkıydı.

"Arkadaş mı? O benim hiçbir şeyim olamaz." dedim kesin bir tavırla. Dedem gözlerimin tam içine bakıyordu. Sanki 'Onlar etti, sen etme' der gibi. Yutkundum.

"O senin kuzenin. Halanın oğlu." Kaşlarım çatıldı. "Kan bağı bir şeyi değiştirmez. Bu benim isteğimle olmayan bir şey." Son basamağı da indi. Gözlerimi o keskin, düşünceli rustik kahve gözlerinden kaçırmak istedim, yapmadım.

"Öyle." Dedi ellerini ardında birleştirirken. "Buraya benimle sırf kan bağın olduğu için gelmedin o zaman. Madem kan bağı mühim değil." Yutkundum. Dudaklarımı ağzımın içine çekerek ısırdım.

"Kendini başkasıyla kıyaslama dedem. Sen benim babamdan sonra babam oldun."İfadesi değişmedi. Omuzlarım çöktü. Zaten aramız limoniydi. Üzerine bir de bu konuşma hiç olmamıştı. Yamacından sıyrılarak merdivenleri çıktım.

🍀

Sıcak bir duş alıp temizlendim. Üzerime siyah geniş elbisemi ve şalımı geçirdim. Aynada solgun ve kurumuş yüzüme iğreti bir bakış attıktan sonra çekildim. Yavaş adımlarla merdivenleri indim. Dedem bir koltukta, Renan Şiyar bir koltukta tüplü televizyondan haberleri seyrediyorlardı.

"Çay yapayım mı dede?" Kafasını bana çevirdi. "Çay değilde Dilber topladığı üzümlerden getirmişti. Onları getirde yiyelim." Kafamı sallayarak mutfağa yöneldim. Gözlerimi tezgahın üzerine çevirdiğim an donakaldım.

Saatler sonra mutfağa girmiştim ve bu hali hiç açıcı gelmiyordu.

Berbat haldeydi. Ellerimi belime yaslayarak hiddetle onlara döndüm. "Bu mutfağın hali ne Allah aşkına?" Dedem kaşlarıyla Renan Şiyar'ı gösterdi.

"Bu huysuz herif tutturdu ben sana sofra kurarım diye. Ne haldeyse sorumlusu o." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Kaşlarını kaldırmış bana bakan adama kızgınca baktım. Umursamaz bir tavırla televizyona döndü.

"Alt üstü bir kişiye yemek hazırlayacaktın. Madem o hale getirdin niye temizlemiyorsun?" omzu silkti.

"Ben anlamam bulaşıktan falan." Oflayarak yüzüne baktım. Sırtını dönerek homurdanarak mutfağa girdim.

"Allahım sanki harp çıkmış. Ya ben yemek yapmıştım zaten. Bu yumurtayı niye çıkardın? Evde tek kalsanız aç kalacaksınız." tiksinerek tezgahın üzerine baktım. Kirli tabaklar, salatalık kabukları, yumurta akı ve daha birçok şey birbirine girmişti.

"Çenen fazla mesai yapıyor. Bir sus Allah aşkına. Bir şey izlettirmedin." Hidetle ayağımı yere vurdum.

"Git evinde izle. Bir daha sakın bu mutfağa girme. Duydun mu?" Dedemin güldüğünü işittim.

MecruhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin