37: Keskin Bıçakların Heba Ettiği Cesetler

3.1K 243 225
                                    

Selamun aleyküm.

Ramazan bereketiyle tüm İslam alemini kucaklasın.

Daha sıcak daha beraber olduğumuz nice Ramazanlara.

Keyifli Okumalar.

🍀

Huzursuz bir uykunun kucağındaydım. Hissettiğim gözlerimin üzerinde birikmiş yüklerin, bilincimin üzerine bir örtü gibi serilip uyanmamı engellemesiydi.

Uyku ve uyanıklık arasında boşlukta sallanırken gözlerimin farklı bir aleme açıldığı hissettim. Kulağıma ince bir ses geliyordu. O ince ses inanılmaz tanıdık bir şeyler fısıldıyordu fakat algılayamıyordum.

Direndim. Gözlerimi aralamaya çalıştığımda güneşin yakıcı ışıkları yüzümü buruşturmama sebep oldu. Güneş tam tepede, insanı yakıp kavuracak bir sıcaklıkla parlıyordu. Genzimi temizledim nazikçe.

İçeriden buraya taşan o ses, Kur'an okuyan Güldem nenenin sesiydi. Burada geçirdiğim üçüncü gündü ve ben her seferinde gözümü onun sesiyle açıyordum.

Boğazım yavaş yavaş iyileşiyor, bedenim güç kuvvet toparlıyordu. Lalezar okula gitmesi gerektiğinden sabah erkenden çıkıyordu. Döndüğünde vakit ikindi oluyordu. Duha'ysa sürekli tepemdeydi.

"Günaydın." dedi içeri giren Duha. Ellerimi yatağa bastırıp doğruldum. Sırtımı yatak başlığına yasladım.

"Günaydın." Gülümsedi. Mavi bir yazmayla örttüğü saçları tutamlar şeklinde yüzüne dökülüyordu.

"Kahvaltı hazırladım senin için. Elini, yüzünü yıka aşağıya inelim." Saçlarımı geriye ittirip ayağa kalktım.

"Evde kim var?" Gözleri yüzümde gezinirken anlını kaşıdı.

"Babam hâlâ İran'dan dönmedi. Abim zaten evde kalmıyor. Babaannem az önce çıktı. Sen ve ben." Renan'ın üç gündür ben burada olduğum için, evinde kalmadığını elbette biliyordum.

"Onu evinden ettim ya." dedim bariz bir sıkıntıyla.

"Yok be. Misafirlikte kalıyor. İstediği bir şey olunca da ayağına götürüyorum. Sıkıntı yok." Kafamı sallayıp ayaklarımı sürüyerek yürüdüm odanın içinde.

"Artık eşofman giyip uzanmak istemiyorum. Çok sıkıldım." Dolabına yürürken cevap verdi.

"O zaman çabucak iyileş." Gözlerimi devirdim. Banyoya girerek kapıyı ardımdan kapattım. Aynanın karşısına geçip ellerimi lavabonun mermerine yasladım.

Üç gündür Duha, Lalezar ve Güldem nene dışında kimseyi görmüyordum. Onlar kuvvetten düşmüş bedenimi toparlamaya çalışsasa kabuklu yaraya dönüşmüş avuç içim sürekli bana olanları hatırlatıyor, ruhumu parçalayıp üzerinden kelime tanklarıyla geçiyordu.

Annem...

Bitirmişim. Artık burada bir gün İstanbul'a dönecek olmanın hayali ve sabrıyla kalmıyordum. Artık burada zamanı gelince çekip gitmenin, nereye olursa olsun, hayalini kuruyordum.

Bu hayale rağmen, bugün çekip gidebilecek bir hayatı seçmiş olmama rağmen, köklerim buradaydı. Ailemi beni yalnız bıraktıkları için artık hayatım hakkında söz sahibi olmaktan çıkarırken onların yerine kalbimi atamıştım. Aklım hemen yarın bir biletle gitmemi söylerken kalbim, o uçurum kenarında içimdeki her şeyi döktüğüm adamdan geçip gidemeyeceğimi yüzüme yüzüme haykırıyordu.

Ben ondan geçemezdim.

Bunu kabullenmem günler almıştı. Neticede kabullenmiştim. Ve biliyordum ki o benim geçip gittiğim yol değil, dönüp dolaşıp vardığım kürkçü dükkanı konumunda olmaya hazırdı.

MecruhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin