58: Yonca'yı ve Adamını Anlayabilmek

2.6K 208 117
                                    

Selamın aleyküm. Vefatının seneyi devriyesinde Barış Manço'yu ve Şehadet ayı olarak geçen Şubat ayında şehit olan tüm büyüklerimizi rahmetle anıyorum.

Diğer kurgularıma beklerim. Bu arada kapak nasıl?

Keyifli okumalar. 

🍀

Kitaplığın raflarını kaplamış çiçekleri sırayla sulamaya başladım. Babam çiçekleri sularken onlara güzel kelimeler fısıldardı. Çocukken bu çok komiğime giderdi. Büyüyünce bunun onun yüreğindeki sevgiden kaynaklandığını fark ettim. Bir babanın çocuklarına bırakacağı en güzel şey sevgi ve ahlaktı. Babam bana sevmeyi öğretmişti. Şimdi bana öğrettiği sevmek filliyle bir adamı seviyordum ve bu onun hoşun gitmiyordu. Her baba mı böyle hissederdi, benimkine mi özeldi?

"Ne oldu da çiçeklerimi suluyorsun?" Doğrusu çoğu zaman çiçekler aklıma gelmezdi. Bu işi ya babam ya abim yapardı. Şimdi söyleyeceğim şeyin öncesinde onu yumuşatmak için böyle bir taktiğe başvurmuştum. Çakallık olabilirdi ama yapmak zorundaydım.

"Toprakları çok kuru görünüyordu." Dedim gözlerine bakmazken. Sanırım bir nebze utanıyordum. Bir adamı seviyordum, onunla evlenmek istiyordum, babam bunları biliyordu ve bu akşam bize yemek yemeye gelecekti. Çok garipti. Daha önce nişanlanmıştım, Polat çok kez ailesini alıp bize gelmişti lakin hiçbir zaman yürek toprağımı zelzelelere boğan bir heyecan hissetmemiştim.

"Çiçeklerimi tanıdığım kadar çocuklarımı da tanıyorum. Söyle bakalım. Ne isteyeceksin?" Elimdeki şişeyi kitaplık rafına bırakıp ona döndüm. Ardımdaydı hemen. Parmak uçlarıyla yüzüme düşen kızıl tutamı kulağımın ardına sıkıştırdı narin bir dokunuşla. Parmak uçları yanağımı okşadı. Ellerimi birbirine kenetleyip kaçamak bakışlarla yüzüne baktım. Bu bana güven vermişi elbette.

"Bu akşam misafirimiz var."

"Arkadaşını falan çağırdın da bu akşam eve geç gelmemizi mi istiyorsun?" Kaşlarımı kaldırıp indirdim.

"Bilakis sen ve abimin burada olması gerekiyor." Omzumdaki elini indirdiğinde kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Kaşları çatılmıştı aniden.

"Kim? O it mi?"

"Baba." Dediğimde öfkeli bir soluk aldı.

"Ne işi var burada? Geçen sefer seni uğrattığı hayal kırıklığını unuttun mu? Bu sefer de kapıdan dönerse?" Kafamı hızla sağa sola salladım. Öfkeden bir sağa bir sola salladığı elini kavradım.

"Hayır baba. Hayır. Kapıdan falan dönmeyecek." Elini ellerimin arasından çekti. "Sadece oturup akşam yemeği yiyeceğiz. O kadar. Lütfen baba. "Bir süre gözlerimin içine baktı. Ondan sadece sevdiğim adama bir şans daha vermesini istiyordum o kadar. Gönlümde ince bir kabuk bağlamış yaranın sahibine. Acıttığı halde sevdiğim, yaranın sahibine.

İşaret parmağını kaldırdı. "Bu kez de gözünden yaş dökülmesine sebep olursa onu bir avuç suda boğarım Bersin. Söyle o ite bin kez düşünsün, kapımdan dönecekse hiç gelmesin." Gözlerimi kapatıp açtıktan sonra kollarımı boynuna sardım.

"Teşekkür ederim baba." Kızgın olduğu için bana sarılmayınca geri çekildim. "Teşekkür ederim."

Evin üstten temizliğini yaptıktan sonra akşama yemek yapmak için mutfağa girdim. En sevdiği yemekleri elbette biliyordum. Kaç ay aynı konakta kalmıştık. Akşam için Duvaklı Pilav ve Patlıcan dizme yapacaktım. Tatlı sevmediği için tatlı yapmayacaktım. Menüyü hazırladıktan sonra eksikleri liste yaptım. Listeyi aldıktan sonra kabanımı giyindim. Kalın şalıma ve atkıma sarındıktan sonra deri eldivenlerimi aldım. Bir miktar para aldıktan sonra babama haber vererek evden çıktım. AVM'nin büyük marketine gitmek için otobüse binmem gerekiyordu. Kalabalık çarşıyı aşıp durağa yürüdüm. Heyecandan hızlı hızlı yürüdüğümü fark ettiğimde nefes nefese kalmıştım.

MecruhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin