33. Bölüm 'Özlediniz mi Beni?'

57 8 1
                                    


Keyifli okumalar dilerim...

🍂

Her film ve kitapta ölüme bizi bir beyaz ışığın götüreceği söylenirdi. Gözleriniz yavaşça kapanır ve siz bembeyaz bir ışık görüp ona doğru ilerlerdiniz. Herkesin ölüme dair bildiği tek farazi kısım buydu. Bilinen bu gerçeğin yanlışlığını öğrenmiştim. Ölüme yaklaşan bedenim, gözlerim kapandığında beyaz bir ışık görmemişti.

Benim gözlerim ölüme yaklaşırken bile onun yüzünü bana sunmuştu. Ölürken bile gitmek istediğim yer onun yanı olmuştu. Benim ölümüm bile onun ellerinde son bulmayı arzulamıştı.

Kulağıma dolan odunların çatırdayan sesleriyle gözlerimi açmaya çalıştım. Uyuşan parmaklarımı oynatmak kramp giren bacaklarımı kıpırdatmak istedim. Kolumu sıkan bir şeyin varlığı beni rahatsız ediyordu.

Yüzümü buruşturarak zor ve uzun geçen bir süre zarfının sonunda gözlerimi açtım.

Bulanıklaşan görüntü birkaç defa gözlerimi kırpıştırmamla netleşmeye başlamıştı. Gözlerim kapanırken gördüğüm yüz, gözlerimi ilk açtığımda da karşımdaydı. Dudaklarımı açmak istedim ama kurumuş boğazlarım sebebiyle ağzımdan sıcak ve kuru bir zorlanma döküldü.

"Susamışsındır," dedi yorgun çıkan sesiyle. Ela gözleri her an yok olabilirmişim gibi bana kilitlenmişti. Gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmadan başımın üstüne doğru uzandı.

Çoktan doldurulmuş olduğunu anladığım su bardağını bana doğru getirdi. Yerimde dikleşmek için avuçlarımı koltuğa doğru bastırdım fakat bu hareketimle dudaklarımdan ufak bir inleme döküldü. Kolum çok acımıştı.

"Ben hallederim," dedi Kuzey ve arkamdaki yastığa doğru uzandı. Boynu yüzüme doğru yaklaştığında kokusunu almamla mayıştığımı hissettim. Bir insanın kokusu hem acı hem de huzur verebilir miydi? Başımın arkasındaki yastığı dikleştirdi ve bir yerimi acıtmamaya çalışarak temkinli bir şekilde tek eliyle belimden kavrayarak beni oturur pozisyona getirdi.

Boynu yüzümden uzaklaşırken kokusunu içime çektim ve bedenimde kalmasını diledim. Su bardağına uzanmak istedim ama o bu hareketime izin vermeyerek kendi eliyle suyu dudaklarıma getirdi. Bir eliyle başımın arkasından tuttu ve diğeriyle kurumuş dudaklarıma merhem oldu.

Su boğazımdan aşağı doğru kayarken tüm vücudumun ferahladığını hissediyordum. Adeta kana kana tüm bardağı içtim ve bardağın içinde tek bir damla bile su bırakmadım.

Kuzey dudaklarımı çekmekle su bardağını koltuğun kenarına doğru koydu. Üstümdeki pikeyi bacaklarımın altında doğru sıkıştırdı. Yüzündeki suçlu ifadeyle gözlerime bakıyordu. Gözlerim kapanıp, kriz geçirmeden önceki vaziyetimde karşımda duvar gibi duran Kuzey şimdi kırılgan bir oyuncakmışım gibi karşımda temkinli bir halde duruyordu.

"Ne oldu?" dedim, şu andaki konumuma bir anlam vermeye çalışıyordum. Kızarmış parmaklarıyla alnını kaşıdı.

"Sinir krizi geçirdin. Bedenin yorgun düştü. Doktor serum taktı takviye amaçlı," dedi gözleriyle kolumdaki serumu işaret ederek. Yüzümü buruşturarak damar yolumdaki iğne izine baktım.

"Merak etme aile doktorumuz sayılır. Hastanede yapılacak olan müdahalenin iki katını yapmasını sağladım." Damar yolundaki bakışlarımı çekerek gözlerimi boşluğa diktim.

Hastaneye götürülmemiş olmak işime gelirdi. Foça gibi küçük bir yerde ebeveyn olmadan müdahale istenebilirdi ama İstanbul gibi bir şehirde ebeveyn olmadan su bile vermezlerdi. Bu yüzden annemin çağırılma ihtimalinden kurtulmuş olmama sevindim.

KIRIK PLAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin