41. Bölüm 'Seninle İşim Çok'

41 3 0
                                    


Birini çok sevmekle birine değer vermek arasında kimsenin kolay kolay göremeyeceği bir fark vardır. Kalbimizden gelen bir fark...

Sevgi; herkesin dudaklarından kolayca dökülen, gösterilemeyen ve hissettirilemeyen bir şeydi tek başına. Değer ise sevginin tam tersiydi; sevgi değer verdikçe var olan, değer olmadıktan sonra var olmayacak bir şeydi.

Sevginin aksine; bir insana değer verdiğinizi yaptıklarınızla, sözlerinizle, onun için göze aldıklarınızla ve cesaretinizle gösterebilirdiniz ama sevginizi ne kadar dile getirseniz de karşınızdaki kişiye somut bir şekilde kanıtlayamazdınız.

Ben kendi kendime bir tehdit oluşturacak kadar büyük bir cesaret göstermiş ve bana sunulan şantajı kendime sunarak Kuzey'i görmek için canım pahasına verdiğim değeri ortaya sermiştim.

'Onu seviyorum,' demem belki bir etki etmezdi ama gösterdiğim cesaretle birlikte ortaya serdiğim değer, Zeynep'i de Deniz'i de ikna etmeye yetmişti. Kuzey'e olan sevgim için değil; bana verdikleri değer için onlarda büyük bir cesaret göstererek yanımda durmayı seçeceklerdi.

Ne olursa olsun buna emindim, şimdilik.

Zeynep ayakkabılarımın bağcığını da bağladıktan sonra hissiz bir şekilde yataktan aşağı sarkan bacaklarıma ellerini koyarak dizinin üstünden kalktı. Söyleyecek çok şeyi varmış ama hiçbir şey söylemeye hali kalmamış gibi gözüküyordu.

"Kapüşonu da kapatır mısın?" dedim elimdeki serumdan ötürü kolumu hareket ettiremeyeceğimden.

Zeynep başıyla beni onaylayarak bacaklarıma dalan bakışlarını geri çekti. Beni giydirirken özellikle bacaklarıma çok dokunmamaya ve sırtımdaki sargı bezleriyle kaplı olan yaraya bakmamaya çaba göstermişti.

"En azından gidip sana kıyafetler almama izin verseydin keşke. Bunların içinde küçük bir kız çocuğu gibi kaldın. Ne diye bu kadar büyük kıyafetler aldın ki kendine?" diye söylenerek kapüşonumu kapattığında mavi gözlerine keyifsiz bir hüzünle baktım.

"Benim değiller. Kuzey'in dolabından almıştım bu sabah."

Giysiler hastane görevlileri tarafından yıkanıp kurutulmuş olmalıydı çünkü beyaz kapüşonlu kar kadar beyazdı; hastaneye gelirken ki hallerinden eser yoktu.

Ne benim kan izlerim kalmıştı ne de kana karışıp kuruyan göz yaşlarımın kuru izleri.

Zeynep gözlerini benden kaçırarak yanımdan uzaklaştı ve giyinmem için dışarı çıkardığı Deniz'i, odanın kapısını açarak yeniden içeriye davet etti.

Deniz içeriye doğru öfkeli adımlarla girerek eliyle alnına vurdu. "Gerçekten giyinmişsin bir d,e sana da bravo Zeynep hazırlamışsın hemen kurbanı."

Deniz'in sitemine gözlerimi devirip kapının yanındaki tekerlekli sandalyeyi işaret ettim.

"Hadi Zeynep çok vaktimiz yok."

Zeynep tekerlekli sandalyeyi yatağın yanına kadar getirip, yana doğru çevirdi. Pembe hırkasının kollarını sıvayarak bileklerini koltuk altlarıma yerleştirdi.

Derin bir nefes alıp olduğum yerden beni kaldırmak için gücünü kullandığında tek yapabildiği bir milim yerimden kıpırdatmak oldu.

Zeynep kızarmış suratıyla geriye çekildiğinde en az benim kadar stresli gözüküyordu.

Deniz tüm öfkesini bir yana bırakarak öfkeli adımlarını oflaya puflaya bana doğru attı ve Zeynep'i hafifçe kenara ittirerek karşıma geçti.

KIRIK PLAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin