19. Bölüm 'Teklif'

108 42 197
                                    




Birinin her şeyi olmak ve olamamak arasında çok ince bir çizgi vardır. O ince çizgiyi geçmek için uğraşmaya değecek kimse olmamıştı hayatımda. Ya da diğer bir değişle birinin her şeyi olmak isteyecek kadar sevmemiştim kimseyi. Şimdiyse sevdiğim biri var. Her şeyi olmak istediğim biri. Fakat onun zaten her şeyi olan bir insan varmış. Elimdeki fotoğraf karesine bininci kere baktım.

"Tek sevdiğim. Her şeyim. Duru'm.

                                                       2016."

Birini sevmek delice kıskanmayı kabul edilir bir durum haline getirir miydi? Getirmeliydi. Çünkü elimdeki karede hayatımda ilk defa kıskandığım bir kız vardı. Duru. Kuzey'in her şeyi. Eski sevgilisi. Eski sevgilisi ama eskimeyeni...

Fotoğrafı yastığımın altına koyup ayaklarımı yataktan sarkıttım. Çok çabuk kaptırmıştım kendimi.

Çok çabuk bir aşk rüyasına girmiştim. Ama bir kabustaydım bunu biliyordum. Tanımadan sevebilirdi insan birini evet ama tanımadan birine güvenilmezdi. Ben Kuzey'i tanımıyordum. Hakkında herkesin bildiği iki üç şeyden farklı aklımı karıştıran bir fotoğraf karesi vardı sadece elimde.

Deniz'in haklı olduğunu yeni yeni fark ediyordum.

Tanımadan sevmek tanımadan biriyle birlikte olmak bir uçurumdan güvenliksiz atlamaktı. Tanımadan nasıl böyle delice sevmeye başlamıştım, aklım almıyordu. Gerçekten kafayı yemiş bile olabilirdim. Ne kadar seversem seveyim artık onu tanımak zorundaydım. Eğer ona güvenmek istiyorsam kendini bana tanıtmalıydı.

Bilmediğim aklımın bile almayacağı bir hayatı olduğunu hissediyordum ama o hayattan korkmamam için bana kendini anlatmalı, ona güvenmemi sağlamalıydı. Ama bunların hiçbiriyle şu an yüzleşmek istemiyordum. İçimi sıkan bir fotoğraf karesi karşıma çıkmıştı ve ister istemez Kuzey'de uzaklaşmıştım.

Altı saatlik İstanbul yolu boyunca tek kelime etmeyip uyumuştum. Gözlerine bakarsam bir şeyleri anlamasından çekinmiştim. Cüzdanının arasında neden hala eski sevgilinin fotoğrafı var? Hala her şeyin mi? Hala tek sevdiğin o mu? Ben neyim? Yüzüne her baktığımda bu sorular dilimin ucuna gelmişti ve kendimi zar zor durdurmuştum.

Kendimi eve atar atmaz tüm pazarı yatarak geçirmiştim. Telefonuma gelen mesajlara tek düze cevaplar verip olabildiğince Kuzey'den kaçmıştım. İçimdeki ses ona güvenme diyordu. İçimdeki ses susmuyordu. 

O susmadıkça ben Kuzey'den biraz daha uzaklaşıyordum. Şansıma o da pek yakın davranmamış sanki bir şeylerin farkındaymış gibi hiçbir şekilde yazmamış, aramamıştı. Bir rüya görmüşüm de Foça'da, İstanbul'a geldiğimde uyanmışım gibiydi her şey.

Kalkmam için çalan alarmı hızlıca kapattım. Sabahın dördünden berri uyanıktım zaten. Yataktan kalkıp bıkkınca okul formamı giydim. Onu okulda görecek olmam bile karnıma ağrı girmesine sebep oluyordu. Aklım bu kadar karışıkken hiçbir yere gitmemek, hiçbir şey yapmamak ve kimseyi görmemek istiyordum.

Sadece odamda oturup yapbozun parçalarını birleştirmek istiyordum. Kuzey'in hayatı bir yapbozdu ve benim elimde birden fazla parça eksikti. Gözlerimin altındaki morluklara bile dokunmadan banyoya girip elime ve yüzüme su çarptım. 

Fazlasıyla uğraşacak gücüm yoktu. Salondan gelen gürültülü tabak sesleriyle kaşlarım çatıldı. Deniz ve Zeynep mi gelmişti? Meraklı adımlarla banyodan çıkıp salona doğru yürüdüm.

"Anne?" 

Sorgu odası final bölümüne hoş geldiniz.

Diğer kaçtığım kişiyle sonunda karşılaşmıştım. Ayaklarımı sürüye sürüye mutfak masasına oturdum. 

KIRIK PLAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin