40. Bölüm 'Aynı Ağda Farklı Kişiler'

35 2 3
                                    


Başımdaki zonklayan ağrının göz kapaklarıma vurmasıyla gözlerimi araladım. Odanın içi zifiri bir karanlıkla kaplıyken, sağ tarafımdaki pencereden içeriye süzülen hafif ışıkla aydınlanmaya çalışıyordu gözümün önündeki görüntü.

İlk önce nerede ve neden burada olduğumu anlayamasam da birkaç dakika sonra yaşananların aklıma gelmesiyle göğsümün ortasına büyük bir ağırlık otururken bir umut ayaklarımı oynatmaya çalıştım.

Beklediğim mucize gerçekleşmedi. Ne açık pencereden içeriye doğru esen rüzgârı ayaklarımda hissedebildim ne de bacaklarımı bir milim bile oynatabildim...

Yaşadığım hayal kırıklığının yüküyle odanın içerisinde göz gezdirdim. Zeynep ve Deniz yanımdan yeni ayrılmış olmalıydı. Hemşirenin bana verdiği sakinleştiriciden ötürü ne kadardır uyuduğumu bilemesem de günün henüz aymadığı odanın karanlığından belliydi.

Yatağımın solundaki misafir koltuğunda iki adet yastık ve çarşaf kırışık bir şekilde duruyordu. Bu da demek oluyordu ki Deniz ve Zeynep sadece birkaç dakikalığına yanımdan ayrılmış ve beni uzun bir süre yalnız bırakmayı bir türlü göze alamamışlardı. Her an geri gelebileceklerini varsayarak sessiz ve huzurlu anlarımın dinginliğini hissetmeye çalıştım.

Yan yatmaktan artık kolum uyuşmuştu. Sırtımdaki yara sebebiyle arkama yaslanamamaktan ötürü kaval kemiğime bile bir ağrı saplanmıştı. Sağ kolumun üstüne daha fazla yüklenerek dirseğime doğru bastırdım ve hiçbir tepki vermeyen bacaklarımın aksine tüm kuvvetimi sağ koluma ve sol elimin avuç içiyle yatağa vererek bedenimi yukarıya doğru çekmeye çalıştım.

Alnım bedenimin ağırlığı ve iki kolumla sağlayamadığım bu hareket sebebiyle terlemeye başlarken düştüğüm aciz duruma karşı dudaklarımı dişledim. İstersem sol taraftaki çağrı cihazını kullanarak hemşireyi çağırabilirdim ama bunu yapmak istemiyordum. Çünkü tüm bu halimi toparlamak için hemşireyle birlikte Deniz ve Zeynep'te içeri girecekti. Bana acımanın yanı sıra bu çaresizliğimin sebebini yine Kuzey'e bağlayıp dillerini tutamayacaklardı.

Kuzey...

En kötü zamanda ayaklarımın yerden kesilmesi bile en büyük çaresizliğimken Kuzey'in durumunu bilememek aldığım en büyük beddua gibiydi benim için. Son bir çare yine sağ dirseğimin üstüne kuvvetimi vererek bedenimi yukarıya doğru çekmeye çalıştım.

Bir milim bile olsa sırtım yukarıya doğru çıkacakken ani bir savunmasızlıkla dirseğim yatağın boşluğuna doğru kaydı ve üst gövdemin aşağı doğru sarkmasıyla yüzümü sert zeminle buluştu.

Göğüs kafesim yere sertçe çarptığından bir anlığına da olsa soluksuz kaldım. Üstümdeki çarşaf bacaklarıma dolanmış bir halde, soğuk zeminde yüz üstü yatarken dişlerimin arasında kalan dudağımdan bir damla kan aktı ve dilime bulaştı.

Ani düşüşümle sadece soluğum kesilmemiş, dudağımda patlamıştı fakat beni en çok yaralayansa ruhuma işleyen acizlikti.

Çağrı cihazı bana artık iki kol mesafesi kadar yukarıda, yatağımsa üç adım kadar uzağımdaydı. Tüm bu mesafeler üç adım atarak halledilebilirdi belki ama benim bir adım bile atacak ne gücüm ne de yetim vardı...

Odanın kapısı açıldığında dişlerimin arasındaki dudağımı serbest bıraktım. Yataktan düşüşüm büyük bir gürültü yaratmamış olsa da birinin bu halde beni görmek için içeriye aniden geldiği kesindi.

Zeynep ve Deniz'in beni böyle görmesini istemiyordum. Hele ki bu denli kırılgan ve hassasken tek bir sözle bile yeniden küçük bir kız çocuğu gibi ağlayabilirdim. Sahiden ağlamadığım tek bir günüm kalmış mıydı?

KIRIK PLAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin