45. Bölüm 'İkimizde Belamızı Bulmuşuz Birbirimizden'

42 3 1
                                    


Azrail'in elinden yeniden hayata döndürülmek bir iyilik miydi yoksa ceza mıydı bilmiyorum. Kerem'in dudaklarında nefes bulmuştum, benim Azrail'im oydu ve Azrail'imin dudaklarından yeniden yaşama şansı elde etmiştim.

Sevinmem gerekirdi belki yaşadığım için ama sevinemiyordum. Biliyordum çünkü Kerem hiçbir zaman bir insana iyilik yapmazdı. Eğer bir insana iyiliği dokunuyorsa bunun arkasında şeytani bir planı vardır.

Kerem Kozan'ın yaptığı her şeyin nedeni ve sonucu olurdu. Onun iyiliklerininse her zaman bir bedeli vardı. Ödettiği bu bedelleri tecrübe etmiştim.

Verdiği cana karşılık kan döktürtmediği bir bedeli olamazdı. O Kerem Kozan'dı ben ise karanlığından kaçan avdım. Dişlerini etime geçirmesine rağmen beni öldürmemesinin tek bir sebebi olabilirdi o da; daha süslü bir ölüm için zamanımı geciktirmek.

Gürültüyle açılan kapıdan Görkem'le birlikte Zeynep girdiğinde göğüs kafesimdeki daraltının üstümden yavaş yavaş kalkmasını bekledim ama Kerem'le az önce yaşananlardan sonra göğsüme oturan bu ağırlığın kolay kolay geçmeyeceğini biliyordum.

"Işıl yürüyorsun!" Zeynep şaşkın bir sevinçle koşarak yanıma gelip, Kerem'le aramızda girdi.

"Telefon açamadın mı?"

Kerem gergin ses tonunu Görkem'e yönelttiğinde Zeynep koşarak yanıma gelmiş ve beni ayakta tutan bacaklarıma şok içinde bakarak elimi tutmuştu.

"Yürüyorsun," dedi ağlamaklı bir fısıltıyla.

"Ulaşılamıyordu," dedi Görkem, Kerem'in telefonunu arabadan fırlattığından bihaber.

Görkem, Zeynep'in aksine ayakta olmamı umursamadan öfkesini başka yöne yöneltmişti. Kerem'den daha sinirli gözüküyordu.

"Yürüyorum... Zeynep ne oluyor, burayı nasıl buldun?" dedim artık yaşananları bir kenara itip şu anki duruma odaklanmaya çalışarak.

"Her şeyi anlatacağım canım ama bir an önce buradan çıkmamız lazım. Ortalık düşündüğünden daha çok karıştı. Bir şuradan çıkalım sen de bana nasıl oldu da bu cehennemde ayaklanabildin onu anlatacaksın," dedi göz ucuyla Kerem'e öfkeyle bakarak.

İster istemez yüzüm kızarmıştı. Bunu yanaklarımdaki dehşet sıcaklıktan anlayabiliyordum. Zeynep'e hiçbir şey diyemeden önüme döndüğümde karşımdaki Görkem'in, gözlerini kuşkuyla kısarak beni süzdüğünü fark ettim.

Bu bakış ister istemez yutkunmama sebep oldu. Çekindiğim kişi Görkem değildi. Görkem'i gördükçe Kuzey'e karşı suçluluk hisseder olmuştum. Görkem bir bana bir Kerem'e baktığında bir şeyleri anlamış olmasından korkarak omuzlarımı dikleştirdim.

"Kuzey nasıl? Eğer sen buraya geldiysen onu tek bırakacağın kadar iyi durumdadır. O iyi değil mi? Bir şeyi yok?"

Kalbimi çarptıracak derecede heyecan ve umutla art arda sorduğum sorular karşısında Görkem bakışlarını Kerem'e çevirdi.

"Polis sirenlerini duydunuz. Buraya yaklaştılar, çıkmamız lazım."

Sorularımı yanıtsız bıraktığında Görkem'den hazzetmediğimi bir kere daha anladım. Bana karşı garip bir garezi vardı. Bunu son zamanlarda daha çok hissediyordum.

"Arka kapı ormana açılıyor. Orayı sarmamışlardır henüz, arabayı da arkaya çekmiştim zaten. Oradan gidebiliriz."

"Süper, hadi o zaman!"

Polis sirenleri git gide yaklaşırken Görkem ve Kerem'in arasındaki bu hızlı diyalog karşısında ne yapacağımı şaşırdım.

"Annem polislere haber mi verdi Zeynep? Burada olduğumuzu polisler nereden biliyor? Annem Kerem'i tanımıyordu ki!"

KIRIK PLAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin