Selam! Bir hafta gecikmeli bir şekilde gelen kısa ama öz bir bölüm sizlere emanet. Fikirlerinizi ve düşüncelerinizi yorumlarda belirtmeyi eğer beğendiyseniz emeğe karşılık vote vermeyi unutmayın. xox
🍂
Ölümün defalarca bir kapıyı çalması mümkün müydü? Binlerce kilit, binlerce güce rağmen bu kadar ısrarlıca açılmaya zorlanan bir kapı akıl kârı mıydı?
Azrail'in uğramayı çok sevdiği bir hayat vardı. Kapısında nöbet tuttuğu arkasındaki ölümle birlikte yüzlerindeki alaylı gülümsemeyle almaya geldikleri bir can vardı.
Doğrusu almak için ısrarcı oldukları belli bir can yoktu. Sadece tek belli olan Azrail'in yeminli olduğu ve ölümü misafir etmek istediği tek bir hayat vardı.
Benim hayatım.
Kapımı defalarca çalmış olan Azrail'e karşı birçok kez galibiyet elde etmiştim. Defalarca kez beni ölümün koynuna almaya çalıştığında onu yenilgiye uğratmıştım. Konu kendim olduğunda ölüme karşı soğukkanlı ve yüzsüz olabiliyordum.
Fakat tüm soğukkanlılığım ve yüzsüzlüğümün yok olduğu bana sırıtan Azrail'in yüzünden belliydi.
'Bu sefer senin için gelmedim,' der gibiydi. Onlarca mağlubiyetinden sonra beni kalbimle mağlup etmeye gelmişti. Tüm galibiyetlerime lanetler ettirecek bir mağlubiyet vermeye gelmişti.
Beni âşık olduğum toprak kokusundan ölümle mahrum etmek için buradaydı.
🍂
Ufanmış cam kırıklarının isabet ettiği titreyen parmaklarımı kıpırdatmaya çalıştım. Köşkün tavanındaki uzun, kristal avizenin ileri geriye sallanış sesi uğuldayan kulaklarıma minik titreşimler bırakıyordu.
Herkes bir tarafa koştururken artık etrafta kopan bir kıyamet yoktu. Ne bir silah sesi ne bir bağırış ne de umutla beklediğim bir polis sireni...
Kozan köşkünün ıssız arazisinde tek bir kurşunla ben dahil herkes sessizliğe gömülmüştü. Almaya çalıştığım nefes ciğerlerime gitmemekte ısrarcıydı. Kulaklarım ise tüm sessizliğin içindeki bir ismin haykırılışını duymamakta...
Onu görmek için her daim açık olan gözlerim bu sefer onu görmenin ıstırabını yaşamamak için boşluğa kilitliydi. Etrafta bir sessizlik olduğu kesindi fakat bu sessizliğin içinde büyük bir yakarış, panik ve öfkede hakimdi.
Fakat ben tüm o duyguları görmezden gelmekte kararlıydım. Sanki... o kurşun sanki bana isabet etmişçesine yerde yatıyordum. Ne kımıldıyor ne de ses çıkarıyordum. Bir ölü ceset misali açık kalmış gözlerimle önümden geçen adımlara, yere düşen gürültülü camların kırıklarına, dağılan yemek masasından dökülen çatal bıçaklara... O, hariç görebileceğim her şeye bakıyordum.
"Kuzey!"
Açık gözlerimi yumdum. Kaçtığım bir feryat herkesin dudaklarından dökülürken en çok da Kazım Kozan'ın dudaklarından bu kadar acılı çıkmıştı.
O sert ve dimdik duruşun, keskin dilin ve zehrin döküldüğü dudaklardan bir babanın feryadının çıkması... kalbimdeki umudun daha da sönmesine sebep oluyordu.
Ne diye bu kadar feryat ediyorlardı ki? Ne diye zelzeleye veriyorlardı ortalığı? Azrail'i ne diye güldürüyorlardı?
Ölüm bir tek onu deviremezdi, o güçlüydü, Kurt dedikleri adamın bir kurt kadar kuvvetli olduğunu bilmiyorlar mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK PLAK
Teen FictionTrajik bir kazayla tüm okul arkadaşları ve kendiside dahil hayatı değişen Işıl yeni adım attığı yepyeni bir okul ve insanların arasında kendi benliğini çözmeye çalışır. Avuçlarında geçmişindeki hataları sebebiyle hep bir kir biriktirdiğini düşünen I...