22. Bölüm 'Ölüm Emri'

91 39 140
                                    


Gözlerim tavanda ki rutubet lekesinde takılı kalmıştı. Parmaklarım ise tırnak etlerimi yırtmakta kararlıydı. İçeriye giren loş küçük ışık sadece çıplak ayaklarıma kadar gelebiliyordu. Karanlığa esir olan bedenimse ayaklarıma vuran loş ışığa tutunmak için büyük bir çaba içerisindeydi. Günlerden ne idi? Saat kaçtı? Tüm kavramlar uçup giderken duvarda ki çentiklerim bile hiçbir anlam ifade etmemeye başlamıştı .

🍂

"Bir şey söylemeyecek misin?" Dizlerimin üstünden güçlükle ayağa kalktım. Elinde ki tepsiyi yavaşça aralık kapıdan yere koyup ittiren kadın gözlerini benden kaçırmakta kararlıydı. Kurumuş dudaklarım her kelimem de yırtılırken, günlerdir tek tük cümleler kurmaktan ses tellerim konuşmamı imkansız kılıyordu. "Yemeğinizi yemiyorum! Suyunuzu içmiyorum! Sadece bir cevap bekliyorum. Lütfen neden burada olduğumu söyle artık!" Dermansız ayaklarım adım atmaya çalışırken yükselen sesim kadını ürkütmüş gibiydi.

🍂

Ertesi sabah aynı kadın, haykırışlarım eşliğinde elinde ki anahtarı kapı deliğine soktuğunda tekrardan buraya kitlenecek olmamın korkusuyla dermansız dizlerime kuvvet diledim. Kadın yapacağım hareketi önceden kavramış ve benden önce davranarak ona doğru koşan bedenimin üstüne kapıyı hızlıca kapatıp kitlemişti. Bedenim çaresizce kapıya çarparken boğazımdan yükselen hıçkırığı güçlükle susturdum. Ellerim kapıyı döverken yavaş yavaş dizlerimin üstüne düştüm. Sanki beni tüm dünya duyabilir ümidiyle anahtar deliğine ağzımı dayayıp her gün söylediğim çaresiz yakarışı yineledim. "Lütfen beni çıkarın buradan! Deniz'in bana ihtiyacı var, lütfen.."

🍂

Duvardaki çentiklerime bir çizik daha atıp ağır ve yorgun adımlarla çıplak ayaklarımı sürüyerek yerde ki köşeme çöktüm. Yolmaktan mahvettiğim tırnak etlerimde ki kanlar kurumuştu bu yüzden yenilerini oluşturmak için kabukları canım acıya acıya soydum. Aklımın uyanık kalması için acıyı kullanıyordum. Aksi halde bu oda da kafayı yemem için yeni bir güne ihtiyacım kalmazdı.

Dört gün.

Dört gündür bu odanın içinde oturuyordum. Kapımın hızla açılıp odaya su koyulduğu anları saymazsak bu odaya pek bir oksijende girmiyordu. Camsız ve rutubetli bir oda da açlık ve sefalete yakın bir halde bırakılmıştım. Duvarda ki küçük delik haricinde odaya gün ışığı da giriyor sayılmazdı bu yüzden saat kavramımıda yitirmiştim.

Bu şartlar altında benim tek yaptığım ise sessizce duvarları izleyip, tırnak etlerimi yolmaktı. Kafayı yediğimi düşünmeye başlamıştım bile. İlk iki gün ağzım çıktığı kadar bağırıyor birinin gelmesi için çığlıklar atıyordum. Çığlıklarıma her seferinde koşan iri yarı iki adam beni kollarımdan her defasında tutmuş ve iğnelerini solmuş tenime saplamıştı. Yarım çığlıklarım her iğneyle kesilmiş ve beni uykunun kollarına hapsetmişti.

Uyanık olduğum zamanlar gün içersinde azalsa da duvarda ki çentiklerim sayesinde kaçıncı günüm olduğunu hesaplayabiliyordum. Tabi onu da doğru becerebiliyorsam..

Onun haricinde nerede, kiminle, neden olduğuma dair tek bir fikrim bile yoktu. Tek bildiğim kaçırılmıştım. Kendi evimden, kendi salonumdan yüzünü bile görmediğim bir adam tarafından kaçırılıp, bu odaya hapsedilmiştim.

Odama yemek bırakan kadın ve iri yarı iki adamdan başka kimseyi görmemiştim. Korkulu ve dolu gözlerle üçünden de yardım dilensem de hiçbiri sesini bile çıkartmamıştı. Kapının önüne bıraktıkları suyu bile içmemiştim. Kendi halimden korkmuyor ya da üzülmüyordum. Benim aklım Denizim'deydi.

KIRIK PLAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin