Multiemedia'da bulunan şarkıyı sinyali aldığınız an açmayı unutmayın. Sizleri seviyorum. Keyifli okumalar...
Masalardaki insanların dikkatleri benim üzerime doğru yoğunlaşırken ıslanmış yanaklarımı hırkamın tersiyle sildim. Güçsüz ve yenik gözükmek istemiyordum. Fakat ben ne kadar böyle gözükmekten kaçarsam bir o kadar güçsüz ve yenik konumuna düşüyordum. Görkem'i geride bırakarak geldiğim yöne doğru yürümeye başladım. Salondaki ihtişam artık sahte gelmeye başlamıştı. İnsanların yüzleri ise midemi bulandırmaya...
Yüzlerindeki sahte gülümsemeler, parmakları arasında döndürdükleri kartlar ve baş uçlarında dikilen kadınlar... Hepsi bir gösterinin parçası gibiydi. Atladığım boşluğun altına geldiğimde oraya nasıl çıkacağımı bilmiyordum. İnmek için bir ip vardı fakat geri tırmanmak için hiçbir alet yoktu. Kapana kısılmış gibi hissettim.
Gözlerimi kapatıp büyük ve derin bir iç çektim. Tamda şu an kaçmak isterken buraya kilitlenmiş gibi hissetmek en kötü durumdu.
"Işıl."
Yumduğum gözlerimi açtım. İçimde ilk defa ona karşı saf bir öfke vardı. Adımlarımı geldiğim yönün tersine doğru döndürdüm. Ondan kaçmak ve uzaklaşmak istiyordum. Dört duvarlı geniş salonda kaybolmuş küçük bir kız çocuğu gibi bir o tarafa bir bu tarafa giderken arkamdaki adım sesleri de beni takip ediyordu.
Kırmızı duvarlar içimdeki kasveti artırırken gürültü artık kulaklarımı delip geçiyordu. Çalan müzik bile beni rahatlatmaya yetmiyordu. Kulağımdaki kulaklığı sertçe çekip montumun cebine doğru koydum. Kulaklarımın açılmasıyla salonda çalan müziğin yüksek sesi baş ağrımı başlatmıştı.
"Işıl dur artık!"
Bir an bile olsun adımlarımı durdurup ona bakmadım. Gördüğüm halinden sonra suratına dönüp bakabilecek gücü kendimde bulamıyordum. Önünden geçtiğim her kapının başında dikilen korumalara dik dik baktım. Sanki hepsi anlaşmış gibi çıkmak için yeltendiğim tüm kapıları kapatarak yaklaşmama izin vermemişti.
"Bize katılmak ister misin küçük hanım?"
Deli danalar gibi koşturduğum salonun sol köşesinde durdum.
"Bana mı söylediniz?"
Sol taraftaki beyaz saçlı olmasına rağmen gayet dinç duran kırklı yaşlarında olduğunu düşündüğüm adam başını aşağı yukarı salladı. "Kaybolmuş gibi duruyorsun. Otur da soluklan biraz."
Adamın bakışlarının altındaki şehvet görülmeye değer bir şekilde ortadaydı. Kırmızı örtülü masanın etrafında toplam dört kişiydiler. Diğerlerinin aksine bir tek onun tepesinde bir kadın eşlikçi yoktu. Gerginliğim artarken arkamdaki Kuzey'in sessizliği bu durumu daha da yoğunlaştırdı.
"Teşekkür ederim. Çıkış kapısı nerede biliyor musunuz?" dedim, adamın teklifini kibarca reddederek.
Adamın dudağının köşesi hafifçe yukarı kalkarken gözleri kısılmış şekilde beni süzdü. Masadaki oyun arkadaşları da ellerindeki kağıtları karıştırırken bıyık altından bana bakıyordu. Hepsi buraya ne kadar yabancı olduğumu çözmüş gibi duruyordu.
"Sen masada bana katılıp şans meleğim ol, bende sana çıkış kapısını göstereyim," dedi adam davetkar bir şekilde. Kaşlarım hafifçe yukarı kalktı. Adamın kendine olan güveni şaşırtıcıydı. Masanın etrafındaki diğer gözlere baktım. Hepsi adamın davetini onaylarcasına başlarını eğmişlerdi. Yaşları neredeyse birbirlerine yakındı. Üstlerindeki takımlarda bir tane bile toz yoktu. Fakat ellerindeki kağıtlar yenilginin ve zaferin ardışıklığıyla kirli tozlara bulanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK PLAK
Teen FictionTrajik bir kazayla tüm okul arkadaşları ve kendiside dahil hayatı değişen Işıl yeni adım attığı yepyeni bir okul ve insanların arasında kendi benliğini çözmeye çalışır. Avuçlarında geçmişindeki hataları sebebiyle hep bir kir biriktirdiğini düşünen I...