burada uyku yok

3.8K 250 120
                                    

Veliaht Soobin.

Ansan'ın varisi.

Onu ilk kez gördüğümde daha on yedi yaşındaydı. Babasının reddetmelerine karşı orduyla savaşa katılır, bembeyaz kraliyet ceketine tek bir kan lekesi değmeden saraya geri dönerdi. İyi bir okçu olduğu söylenirdi. Kılıcının tek bir hamlede on adamı öldürdüğü ise bilinmez bir sırdı. Kraliyet ailesinin tek varisi o'ydu. Ona zarar gelmemeliydi. O ise bunun aksine her işe kendisi bakmaya çalışırdı.

Bir gün, babam hırsızlıkla suçlandığında yalvar yakar askerlerin peşinden saraya girdiğimde onunla ilk kez büyük salonda karşılaştım.

Tahtta oturuyordu.

Babasının bir müddet saray işlerini kendisine bıraktığını ve artık varis olarak başta duracağını halka bir hafta önceden söylemişti. Onu daha yeni yeni görmeye başlayan halkı, artık tanıyordu.

"Lütfen, prensim! Babamın bir suçu yok, onu serbest bırakın."

Haykırışlarım, bağırışlarım, ağlamalarım hâlâ kulağımdaydı. Prens Soobin'e yalvarışlarım kimsenin aklından silinmemişti. Öyle ki aradan yıllar geçmesine rağmen o bile hala hatırlıyordu.

"Tekrar yalvar Yeonjun."

Onun sözlerini hatırladım. Onu hatırladım.

Ansan'dan ayrılalı yıllar olmuştu. Babamı zindana attıklarında tek başıma yaşamımı sürdürebiliyordum. Çok sürmedi, birkaç ay sonra babamın öldüğü haberi halk arasında yayıldı. Başta inanmadım. Saraya gittim. İçeriye bile giremediğim o an anladım. Biz çok farklı yerlerdeydik. Halk önemsizdi. İnsanlar bir hiçti. Prens Soobin için kimse önemli değildi.

Ansan'dan ayrıldım. Orada yaşamak için bir sebebimin kalmadığı zamanlardı. İnsanlardan uzaklaşmış ve kendi içime kapanmıştım. Hayalperest ruhum gerçeğin tokadını yemiş, sendelemiş ve düşmemek için bir yerlere tutunmaya çalışıyordu.

Şehri terk etmem ve amcamın yanına yerleşmem hiç zor olmadı. Amcamın yanında birçok iş öğrendim. Aptal değildim. Kafam her şeye basıyordu. Elimden her iş gelirdi. İyi konuşurdum, insanları çabuk ikna ederdim. Birkaç vakit sonra şehirlere git gel yapa yapa ticarette daha iyi olduğuma karar verdim. Yıllarım bununla geçti.

Şehirlere kervan düzenlerlerdi ve en başı hep ben çekerdim. Gitmediğim, görmediğim şehir kalmamıştı. Bir gezgin gibiydim adeta. Herkes beni tanırdı. Her yere mektup bırakır, her şehirde birisiyle olurdum. Beni şehirlerde ağırlamayan adam, adam değildi.

Ansan'dan ayrıldığımda on beş yaşındaydım. Şimdi yirmi üç. Ansan'a bir daha adım atmayalı sekiz yıl oldu. Beni o şehire geri döndürebilecek hiçbir neden yoktu. Beni oraya bağlayan bir şey kalmamıştı. Çekip gitmek, her şeyi unutmak her zaman kolay olmuştu benim için. O yüzden hiçbir şeyden şüphe duymuyor, hiçbir şeye de sıkı sıkı sarılmıyordum. Tek bir şey dışında: İşim.

Seongbuk'a kervan ile gittiğimiz sırada, amcamın kızı ve ben, bir gece ansızın şehir ateşler içinde kaldı ve her yer kül olurken insanlar ortadan kaybolmaya başladı. Şehir yağmalanıyor, savaşın ortasına sürükleniyordu. İnsanların gözlerinden korku akıyordu. İlk defa böyle olmadığını anladım. Şehrin insanlarını korkutan bu askerlerin bir süre nereden geldiğini anlayamadım. Taa ki beni de yakalayıp kendi şehirlerine götürene kadar.

Bunlar onlardı. Prens Soobin'in askerleri. Umarsızca tüm insanlığa meydan okuyanlardı.

Ansan hiç değişmemişti. Bıraktığım gibiydi. Değişen tek şey o'ydu. Taht tamamen Prens Soobin'e aitti. Herkesin dilinde aynı isim dolaşıyor, hatta kimse söylemeye cesaret bile edemiyordu. İnsanların ondan korktuğunu döner dönmez çok iyi anlamıştım.

Değersiz bir eşyaymışız gibi askerler bizi ellerimiz bağlı arkalarından saraya sürüklerlerken benimle birlikte hayatları mahvolacak diğer insanlara baktım. Ne istiyorlardı bu insanlardan, bizden? Bir altın bile göremeyen çocukların suçu neydi?

Kibirli Prens Soobin, nefretim onun içindi.

Büyük salondaydık. Tekrar buradaydım. Bir daha ayak basmam dediğim yerde, babamı bırakmaları için yalvarırken tam buradaydım. Önünde, dizlerimin üzerinde, kıpkırmızı gözlerimle ona yalvarıyordum. Ne acıydı!

Eski benden eser yoktu. Her şeyin farkındaydım. Prens Soobin hemen şimdi kellemi de alacak olsa geri adım atmazdım. Yaksa yıksa, derimi yüzse beni pencereden de sallandırsa gözümden bir damla yaş düşmezdi. Ne kendimi kurtarırdım ne de bir başkasını. İşte dönüştüğüm kişi buydu. O gece, büyük salonda ben olmamı sağlayan kişi şimdi tam karşımdaydı.

Prens Soobin, büyümüştü. Aradan geçen sekiz yıl onu da koca bir adam yapmıştı. Siyah saçları, bacaklarını saran pantolonu ve üzerindeki pelerini...Boynunda kocaman bir taş, değeri ne kadar eder bilmiyorum ama buradaki herkesin hayatından daha pahalı. Uzun boyuna baktım. Benden uzun, benden heybetli, o bir prens...O kral olacak. Babası hâlâ hayatta.

Beni tanımadı. Ben onu sekiz yıl boyunca unutmamışken o beni tanımadı. Yüzüme bile bakmadı. Kimseye bakmadı. Tahtına oturdu. Sırtını yasladı ve bacaklarını açtı. Bir lordun aksine, kafasına göre davranıyordu. Bu çok açıktı. Kendi kuralları vardı.

"Prensim, istediğinizi alabilirsiniz." Hemen yanı başında duran adam, sanırım yaveri, merdivenlere doğru ittirilen kızları gösterdi. Seongbuk şehrinin kızları.

Prens Soobin oturduğu yerden hepsini süzdü. İnceledi. Parmakları çenesinde, halinden oldukça memnun bir şekilde karşısında ağlayan kızlara bakıyordu. Ondan bir kez daha nefret ettim. Ayaklandı. Merdivenleri inip kızların önünde durdu. Ellerini hepsinin yüzünde gezdiriyormuş gibi yaptı ama hiçbirine dokunmadı.

"Adın ne senin?" Korkulu bakışları Prens Soobin'i buldu. Hissettim. Kızın korkusunu içimde hissettim. "Yuna."

Yaverine döndü. Kendi aralarında bakıştılar ve tekrar kıza dönerken, "Seni beğendim." dedi. Beğenilmeyenlerin sonu belliydi. Ve Prens Soobin Yuna dışında hiçbir kızı beğenmedi.

Geri döndü. Askerler kızları götürmeye yeltendi. Biz Prens Soobin'in tahtına gidip oturmasını beklerken merdivenlerin hemen önünde durdu. Bir elini kaldırdı. "Aslında, birisi daha var." dedi.

Arkasını döndüğü gibi bir kartal kadar keskin olan gözleri beni buldu.

"Sen," dedi. "Seni de istiyorum."

-

merhaba.

ben valjie.

öncelikle okuduğunuz için teşekkür ederim^^

eğer bu tür dönem kitapları okumayı seviyorsanız diğer kitabım carolina'ya da bakabilirsiniz.

klanın son hizmetçisi | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin