nasıl daha çok savaşırım?

1.3K 182 78
                                    

Kabullenmesi en zor şeylerden biri: Nefret ettiğin kişiye karşı bir çekim duymak.

Ve farkındayım. Eğer iki insanın arasında çekim varsa, o iki insan sadece iki şeyden biri olabilir. Ya sevgili olur ya da olmaz. Bunun arası yok. Tanıştığım bir şair demişti bunu. Zamanında gezdiğim şehirlerden tanıştığım insanlar bugünün bilgesi yapmıştı beni. Duygularımı anlamlandırmaya, onların ne olduğunu bilmeye yetecek bilgim vardı. Hisleri biliyordum. Sadece sözlerde olsalar bile belki bir gün hepsini deneyimleyip kendi tecrübemi kazanacaktım.

O gece yaptıklarımız bir hataydı. Beomgyu'nun dediğine göre ben hala içtiğim likörün etkisindeyim. Kendime dokunurken de prens bana dokunurken de. O yüzden istekliydim. Karşı koyamıyordum. Likör içtiğimde sınırlarım yoktu. Bir daha likör içmemek için kendime bir söz verdim. Beomgyu'nun verdiği hiçbir şeyi içmemeye yemin ettim.

Aradan geçen sadece birkaç gün. Prensi hiçbir yerde göremedim. Kolye için teşekkür edip etmemek konusunda kararsızken bile odasına kadar gitmiştim ama sürekli peşimde gezen yaveri bana onun sarayda olmadığını söylemişti.

"Prens neden bu kadar çok şehir dışına çıkıyor?" Yaveri ile bahçede oturup çocukları izlerken meyve yiyorduk. Başta yememek için cok direnmişti ama onu ikna edebilmiştim.

"Bilmeni istese kendisi söylerdi." Elmadan koca bir ısırık aldım. Küçük erkek çocuklar denizin kenarında birbirlerine kum atarak eğleniyorlardı.

"Prens kimseye içini açmaz ki." Ağzımdaki lokmayı yerken konuştum. "Babası ne durumda?"

Yaver elmayı masaya bıraktı. Arkasına yaslanıp bana bakmaya başladı. "Amma meraklısın ha."

Omuz silktim. "Ee ama her şeyi biliyorum. Bana anlatıyor."

Biten elmayı masaya bırakıp tabağın içindeki muza uzandım. Soydum ve yemeye başladım. Uzun zamandır meyve yemiyordum sanırım. "Kral hakkında bilgi vermem yasak."

"Sen de hiçbir şey hakkında konuşmuyorsun." diyerek ters ters baktım ona. Tepki vermedi. Çocuklardan biri iki avuç dolusu kumu diğerinin yüzüne attı. Ağlamaya başlayan çocuğun annesi geldiğinde diğerine bağırarak kızmaya başladı.

"Prens ile nereden tanışıyorsunuz? Yani kaç yıldır tanışıyorsunuz?"

"Biz çocukluk arkadaşıyız." dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm.

"Ve prens seni yaveri mi yaptı?" Sesli bir şekilde güldüğümde amacım onu rencide etmek değildi ama yüzü asıldı. "O kadar arkadaşmışsınız bari bir yerin lordu yapsaydı. Size hiç kale vermedi mi?"

"Herkesin yaver olamayacağını bilmiyorsun değil mi? Güvendiğin insanları yaverin yaparsın. Eğer bugün prens seni bana emanet edip gitmişse demek ki bana herkesten çok güveniyor."

Dudaklarımı büzerek kafamı salladım. "Belki...haklısın. Peki diğer yaveri?"

"Onu prensin annesi tuttu."

"Prensin annesi mi? O nerede?"

Neredeyse muzu da yemeyi bitirdiğimde yaver bana garip bir bakış attı. "Tabaktaki her şeyi bitirmek zorunda değilsin." dedi imalı imalı. Onu dinlemedim. Elime portakalı alıp soymaya başladım.

"Bunları anlattığım için prens kızabilir. Daha fazla soru sorma o yüzden."

"İyi, peki madem." Anlatmak istemiyorsa anlatmazdı. Demek ki bunları bana anlatası vardı. Prens zaten doğru düzgün hiçbir şey anlatmıyordu ki. Portakalı dilimlerine ayırıp masanın üzerine dizdim. Tek tek yemeye başladım. O sırada birisi arkadan yaverin ismini bağırdı. Omzumun üzerinden dönüp baktığımda bunun bir asker olduğunu gördüm.

klanın son hizmetçisi | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin