Karanlık kalede, odamda yalnız ve bir başımayken içimdeki ağırlık beni ezecek gibi hissettiriyordu. Kalbim paramparça olmuştu ve aşkımın acısı bedenimi sarıyordu. Onunla fiziksel bir ayrılığa mahkumduk ve bu düşünce bile içimi derinden yakıyordu.
Gözlerimi yıldızlara diktiğimde, onların altında özlem içinde kayboluyordum. Onlara bazı zamanlar içimi dökmek için fısıldıyordum çünkü onlar benim sessiz çığlıklarımı duyabiliyorlardı. Belki de ona ulaştırıyorlardı bile. Beni duyuyor muydu? Ağladığım her bir geceyi biliyor muydu? Hissediyor muydu o'da?
Gökyüzündeki yıldızlar kralın kaldığı yerde benimle aynı gökyüzüne baktığını hatırlatıyordu bana, bu düşünce bile yüreğime bir sancı saplıyordu. Aynı gökyüzü altında ayrı düşmüş aşıklardık biz.Kale koridorlarında sessizce dolaşırken, adımlarımın yankıları boşluğa karışıyordu. Kimsesiz ve onsuz da. Her bir adımımda, yitik bir umut parçası daha kırılıyordu içimde. Gözlerimden süzülen gözyaşları taşlara düşerken, acı dolu hatıraların izlerini bırakıyordum. Ona ve bana ait olan. Burada ya da başka yerdeki anılar.
Odalar sessizlik içinde çınlıyor, sanki benim sessiz çığlıklarımı bile duymuyorlardı. Acı içinde. Bir başına. Yalnız ve kimsesiz ben. Burada tek başıma ölüp gidecektim belki de.Bu kalede onu beklerken içimi bir umut parçası sarmıştı. Onun her daim beni aradığını düşünüyordum. Rüzgarın ürpertisi saçlarımı okşarken içime dolan özlem bedenimi titretiyordu. Gece boyunca yıldızlara göz kırpıyor içimdeki ateşi besliyordum. Ama ne kadar çabalasam da ona dokunmanın kollarımda hissetmenin imkansız olduğunu bilmek, içimi hüzünle dolduruyordu.
Burada kalıyor oluşum ruhumu adeta emiyor, içimdeki hüzünü büyütüyordu. Günler geçtikçe ağırlığı daha da artıyor, beni saran karanlık bulutlar kalbimin üzerine oturmuş gibi hissettiriyordu. Her gün onun yanında olma umudum biraz daha soluyordu.
Bir zamanlar birlikte geçirdiğimiz anılar, şimdi canımı daha çok acıtıyordu. Onun gülüşünü, gözlerindeki ışıltıyı hatırlamak beni kahrediyordu. Her hatıra, içimi bir hançer gibi deliyordu. Hüznümü besliyordu. Bedenimde hissettiğim ağırlık, ruhumun derinliklerine yayılıyordu ve her geçen gün içimi saran bir sessizlik oluşturuyordu.Gece yarısı koridorlarda sessizce dolaşırken, taş duvarlar soğukluğunu tenime geçiriyordu. Adımlarımın yankıları, içimdeki boşluğu daha da büyütüyordu. Ayaklarım soğuk ve çıplak. Bebek adımlarla kapıya gidiyordum. Gözyaşlarımdan oluşan bir nehir kalbimin üzerine akıyordu. Her damla içimi sızlatan bir anının yansımasıydı.
Kalede karanlığın içinde beklemek, beni delicesine bir özleme itiyordu. Sevgimiz, ayrılığın karanlık gölgesi altında titreyen bir mum gibiydi adeta. Hislerim içimde bir fırtına gibi büyüyordu. Acının karanlık bulutları, gözlerimden süzülen her damla gözyaşıyla birlikte yoğunlaşıyordu. Yüreğim acıyordu. Göğsümün tam ortası. Sol tarafım. Kalbim sıkışıyordu bazı gecelerde. Yanımda o yoktu.Ve ben, bu kaledeki yalnız odada, sessizce kıvranan aşığı olarak, kalbimdeki ağırlığı taşıyarak beklemeye devam ediyordum. Her yeni gün daha da ağırlaşıyor, içimi bir umutsuzluk kaplıyordu. Ruhumun yorgunluğu bedenimi sarıp sarmalıyor, hüznün karanlık gölgesi altında yok oluyordum. Bu kale, bu oda ve bu duvarlar benim gözyaşlarımın şahit olduğu bir hapishaneydi. Pencerelerden süzülen ışık içimi biraz olsun aydınlatsa da yüreğimdeki boşluğu dolduramıyordu. Bir zamanlar onunla paylaştığımız gülümsemeler şimdi sadece anılarımın bir parçasıydı. İçimi kaplayan derin bir acı.
Her nefeste beni daha da sıkıştıran bir acı.Koridorda yalnız yürürken, gözlerimdeki yorgunlukla taşlara dokunuyordum. Soğukluğu hissederek aşkın verdiği acıyla içimi titreştiriyordum. Gözyaşlarım, sessizce yanaklarımdan süzülürken tüm kalbimi alevler içinde bırakıyordu. Ona olan sevgim sadece yıpranmış bir umuttu artık. Her gece, gökyüzündeki yıldızlara uzanıyor ona dokunmanın hayalini kuruyordum. Ama ellerim her seferinde boş kalırken, içimdeki yangın daha da büyüyordu. Onu düşündükçe içimdeki boşluk derinleşiyor, ağır bir yük omuzlarıma binmiş gibi hissediyordum. Gökyüzüne her baktığımda, yıldızlar bile benim acımı yansıtıyordu. Onların parlak ışıkları, içimin karanlık köşelerinde kayboluyordu. Tavşan Tepesinde yaptığımız gibi yapıyordum. İncecik bir dalda geziyordum belki ama öyle sıkı tutuyordum ki o dalı, kırılmasına dahi izin vermezdim.
Her gün kalbimdeki acıyla birlikte hayal kırıklığım da büyüyordu. Her şey bu kadar tehlikeliyken ve zorken, böylesine hüzünlü bir dönemde içimdeki aşkın ateşi daha da zayıflarken, bir adım daha yaklaşma umudumu kaybetmiştim. Ayrılık, bedenimi saran bir sis gibi içimi hüzünle dolduruyor ve beni kendi gölgemle baş başa bırakıyordu. Dayanamıyordum. O yoktu. Ben yoktum. Biz yoktuk.
Artık sadece kalbimin içinde ona olan sevgimin ateşi yanıyordu. Gözlerimdeki yaşlar, sessizce yanaklarımdan aşağı süzülürken, içimdeki acıyı dindirecek hiçbir şey bulamıyordum. Bu kale, aşkımızın hüzünlü ve yasaklı bir anı olarak kalacaktı benim için. İlk geldiğimdeki gibi değildi. Şimdi her şey siyahtı. Karanlık ve soğuk.
Her gece, karanlık odada yatarken, onun yüzü gözümün önünde beliriyor. Gülümsemesi, bana bakarkenki gözlerindeki ışıltı, artık sadece bir anı, hayalimde canlanan bir hayalet gibi görünüyor. Her bir hatıra, kalbimde acı bir çığlıkla canlanıyor, içimi kemiren bir hüzünle birleşiyor.Bir zamanlar varlığımla onun odasını süslerken, şimdi sessizliğin ortasında kaybolmuş kendi gölgemle savaşan bir adamım. Gözlerimdeki yaşlar, yastığa damlamak yerine içime akıyordu. Sıcak. Bir alev gibi. İçim öylesine yanıyor ki, kendisi onu görsem bile sönmez ateşim.
Yaver sessizce yanımda duruyor, anlayış dolu bir bakışla beni izliyor. O da beni kurtaramaz çünkü içimdeki acıya sadece ben sahibim. Kalbimde açılan yara hiçbir hediye veya sözle kapatılamaz. Onun uzaklığı, her zerreme işleyen bir zehir gibi yayılırken beni tükenmiş bir adam haline getiriyor.
Yatağımın soğukluğu içimdeki yalnızlığın bir yansıması gibi hissettiriyordu. Gece boyunca saatlerce uykusuz yatarken, içimdeki fırtınalar dinmek bilmiyordu. Onun sıcaklığından yoksun kalmak, kalbimi paramparça ediyordu.Şimdi tek başıma, kalbimdeki acıyla baş başayım.
O zamanlar kalbimde hüzünlü anıya dönüştü. Onu bir daha göremeyeceğim gerçeği, içimi derinden yaraladı. Bu kalede, yatağımda yatarken, her şeyin bir anlamının kalmadığını düşünüyorum. Onun ellerini bir daha tutamayacağımı, onunla birlikte güzel anılar biriktiremeyeceğimi bilmek, beni paramparça ediyordu. İçimdeki fırtına dışarıdan sakin bir manzarayla örtülü gibi görünse de aslında beni içten içe kemiriyordu. Pencereden odaya süzülen ışık yüzümde soğuk bir dokunuş gibi hissettiriyordu. Her bir nefes alışımda geçmişin hatıraları canlanıyor ve içimi daha da sıkıştırıyordu.
Her adımımda geçmişin yükü sırtımda ağırlaşırken içimdeki son umut ışığı da soluyordu. Kralın son hizmetçisi sessizce kaybolan bir zamanın son tanığıydı.
-
merhaba.
ben valjie.
bu bölümü yazarken spotify'daki ksh okur listesinden aphrodite - honey gentry dinledim. okurken sizlerde dinleyebilirsiniz. tam hüznü geçirdiğini hissettim ister istemez.
listedeki şarkıları yazarken dinlediğimi söylemiştim. eklediğiniz her bir şarkı için teşekkür ederim. bana ilham oluyorlar.okuduğunuz için teşekkür ederim.
sizi seviyorum.
kendinize iyi bakın^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
klanın son hizmetçisi | yeonbin
Fanfiction"O, alevlerini söndüremeyen karanlık bir şehirdi." başlangıç: 06/03/23 bitiş: 04/08/23