Düşmediğim gece. Düşlediğim gece.
Onların çömeldiği, süründüğü, yakardığı yerde ben ayakta dimdik, öfkeli, korkusuz, tek başıma, arkadaşsız ve yalnız, aldırışsız durdum. Dağ yamaçları gibi serttim ki orda şimşek gibi çaktım boynuzlarımı havada. Her şeyi baş kaldırarak bıraktım, devam ettiler ki sanki uygunmuşlar gibi alınyazısına. Ölene kadar uğraşsalar da ele geçiremeyeceklerdi ruhumu. Asla kendi ruhlarına da benzetemeyeceklerdi. Öyle inanmıştım ya ben. Öyle biliyordum kendimi. Ruhum sonsuza dek tiksinecekti onlardan.
Lakin hayat böyle bir oyun işte. Ağladığın gecelere hasret bırakıyor seni. Geçmişte o zamandan kaçmak isterken şimdi geçmişe dönmek isettiriyor. Hep kaçtığın yerden vuruyor seni, ona bile alıştırıyor. Dönmem diyorsun geriye, hayat böyle devam etsin, razıyım ben ne olacaksa. Olmuyor işte. Bir insan kabus gibi geçirdiği geceleri geri ister mi? Ben istiyorum. Eğer onunla olacaksam, onun yanımda olduğunu bileceksem aklımı kaçırmış gibi bunu istiyorum.
Çünkü sevdim. Alıştım. Güvendim. Uzun zamandır kimseye hissettiğim duyguları hissettim. Bir ateş yükseldi göğsümde, onun ateşiyle harmanlandı, birlikte tutuştuk biz. Birlikte yandık. Ben ne hissettiysem onu hissetti. Ben ne düşündüysem onu düşündü. Ben onun oldum, O'da benim.Korkunç günlerde, insanlar beni kapanlarına sıkıştırıp bir fare gibi yakaladıklarında beni kurtaracak tek kişinin o olduğunu bilirdim. Bir gün evine dönecek, yanımda yatacak, beni öperek sakinleştirecek diye beklerdim. Beklentim beni iyileştirirdi. Onun döneceğini bilirdim. Çünkü o hep geri gelirdi. Nereye aitse oraya dönerdi.
Şimdi öyle hissettirmiyor. Gelmesini bekleyen bir kalbim var ama aklım hep bir daha gelmeyecek diyor. Bir kez daha evine dönmeyecek. Yanında yatmayacak. Seni öperek sakinleştirmeyecek. Beklentim beni yaralayacak ve bu yaraları kimse sarmayacak. Çünkü artık onun döneceğinden emin değilim.Biliyorum. Anılar dönmez beyaza. Tekrar yaşanmaz hiçbiri. Geçmişin özlemiyle yanıp tutuşmanın bana acıdan başka bir şey getiremeyeceğini. Fakat söyleyin bana, insan hiç düşünmeyi bırakabilir mi sevdiğini? Onunla yaşamaya alışmışken onsuz nasıl yaşanacağını bilir mi? Ben bilmiyorum. Ona bu kadar tutulmuşken onsuz nasıl hayatta kalacağımı bilmiyorum.
Günler geçiyor, gidiyor. Bir şekilde hayatta kalıyor insan çünkü umutlara tutunuyor. Beceriksizce, öylesine genç bir ağacın dallarına bağlanmış umutlar. Bir vursan hemen kırılır dalları, umutlar düşer yere. Kimse vurmuyor. Kimse vurmuyor ama ağaç da hiç büyümüyor. Yaşamım böyle. Kendi kendine. Durgun ve hüzünlü.Üzüntüm sadece hislerimde değildi. Günler sonra, kaleye geldikten günler sonra yediğim ilk akşam yemeğinde odaya dönerken yediğim her şeyi merdivenlere kusmuştum. Sonraki birkaç gün yine yataktan çıkamadım ve sadece çorbayla beslendim. Tüm gün yatakta öylece yatıyordum. Sürekli geçmişi düşünüyordum. Onu. Onsuz bir hayatın aslında olmadığını. Onunla konuşmak istiyordum. Bana bakmasını, beni sevmesini istiyordum. Artık yanımda değildi. Bunları bana yapacak kimse yoktu.
Yalnızlık beni sürükleyebildiği kadar uzaklara sürükledi. Gittim. Yok oldum. Bir gün yatakta yatarken beyaz tavanda onu hayal ettim. Gülüşünü, kızışını, onunla karşılaştığım ilk geceyi...Bana baktı. Gözlerim hemen doldu. Benim gözlerim hemen dolardı ki zaten. Yine ağladım. Neye ağlıyorsun Yeonjun? Ağlama, demedi kimse. Kulaklarımda yankılandı sesi. Sanki o demiş gibi hayal ettim. Nefesim kesildi. Geçmişe tutunmak acizceydi ama benim yapabileceğim tek şey buydu.
Kaç gün oldu, kaç hafta geçti sayamadım. Ne ondan bir mektup geldi ne de ben oturup da ona mektup yazabildim. Gözyaşlarımın ıslattığı her bir kağıt yüzünden en baştan yazmak zorunda kalıyordum. En çok bundan nefret ettim. Yaver bir gün gelip bana mektup yazmayı teklif etti. İstemedim. Hislerim ona söyleyebileceğim kadar basit değildi. Kelimeler boğazımdaki düğümde takılırdı. Yazdırmadım. Ona bir mektup bile yazamadım. O'da bana yazmadı.
"Yeonjun." Durgun bakışlarımı boşluktan alıp yavere çevirdim. Masanın başında oturuyordu. Kral Soobin'in oturduğu sandalyeye oturmuştum ben. Çünkü buraya ondan sonra başka hiç kimse oturmamıştı. Onun yeriydi burası. Onun sıcaklığı, onun hissi ve dokunuşu geçmişti.
"Böyle yaşamaya devam edemezsin." Onu anlayamayacak kadar yorgundum. "Nasıl?" diye sordum.
"Böyle. Umutsuzca ve üzüntü içinde. Ne istiyorsan yapmaya hazırım. Nereye gitmek istiyorsan seni götüreceğim. Ne yemek istiyorsan hizmetçiler pişirecek. Bu kale artık senin. İstediğin her şeyi yapabilirsin. Ama böyle yaşayamazsın."
Dudaklarım istemsizce büzüldü. İstediğim her şeyi yapabilirdim ama onu tekrar göremezdim. Kaşığı çorbanın içine bırakıp sandalyeden kalktım.
"Uyuyacağım." dedim arkama bile bakmadan odadan çıkarken.
"Seni böyle görse çok üzülürdü." dedi birden. Arkamdan bağırdı. Onun adını söylemeye yaver de çekiniyordu. Çünkü adını duyduğum an ağlamaya başlıyordum. Ve yaver ilk defa bana bunu söylüyordu. Sözlerine kulak veremedim. Kısa bir duraklamanın ardından peşimde hizmetçi beni takip ederken odaya çıktım.
"Yatağı yeni hazırladım. Kirlendiği zaman bana haber verirseniz hemen değiştiririm. Odayı da biraz havalandırdım eğer soğuk olursa bana seslenin sizin için hazırlanmış özel battaniyelerden bir tane daha getireceğim."
Arkamdan gelen hizmetçi kadının sesleri bir uğultu gibiydi. Merdivenleri çıkana kadar peşimden ayrılmadı. Odanın kapısının önüne gelmeden hemen önce, "Keşke odanızı da temizleyebilsek." dedi sitem eder gibi. "Toz sizi hasta eder."
Odaya girdiğim gibi kapıyı yüzüne kapattım. Kimseyi dinlemek istemiyordum. Konuşmak istemiyordum. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu ve bana bunları anlatması benim daha çok ağlamak istememe neden oluyordu. Buradaki insanlar bana tıpkı ona davrandıkları gibi davranıyorlardı. Bu yüzden onu tekrar hatırlıyordum.
Yatağa girdiğimde hatırladım. Bana veda etmeden gitme, demişti. Ben ona veda edemeden gittim. Veda edilmemiş bir ayrılık, ayrılık değildir. Bu gecede bunun umuduyla kapadım gözlerimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
klanın son hizmetçisi | yeonbin
Fanfic"O, alevlerini söndüremeyen karanlık bir şehirdi." başlangıç: 06/03/23 bitiş: 04/08/23