sessiz hüznümün tanıkları

721 121 84
                                    

Ağladım.

Kral Soobin'in mektubunu okur okumaz gözyaşlarım titrek ellerimdeki kağıtları ıslattı. Hıçkırıklarla ağlarken ve ağlamam daha da şiddetlenirken, kendimden geçip de bayılmadan önce gördüğüm son şey yaverin ve hizmetçilerin odaya girdiğiydi.

Kalbim acımasızca yazdığı satırları okurken acı ve çaresizlik içinde paramparça olmuştu. Kral Soobin'in çocuğu olduğunu öğrendiğim anda içimdeki dünyanın yıkılışını hissettim. Gözlerimdeki umut, karanlık bir gölgeyle örtülmüş, içimdeki sevgi, bir zehirle kirletilmiş gibiydi. Bir çırpıda tüm umutlarım, hayallerim ve geleceğim yerle bir oldu. Bir ihanet gibiydi. Habersizce ikimize karşı yapılmış bir ihanet. Onun bir çocuğunun olma ihtimalini konuştuğumuz geceler her gözümün önünden geçişinden beni derin kara kuyulara itiyordu. Kalbim buna dayanamayacak kadar hassastı.

Sarayın ihtişamlı duvarları arkasında Kral Soobin'den ayrı bir şekilde yaşarken onu her adımımda düşünüyordum. Kalbimdeki aşkın ateşi yüreğimdeki acıyla birleşerek beni mahvediyordu. Artık onunla paylaştığım o güzel anılar, gözyaşlarımla yıkanan bir anı defterine dönüşmüştü sanki. Özlem, öfke ve derin bir hüzün, her adımda kalbime saplanan bir hançer gibi batıyordu. Her nefesimde onunla geçirdiğim anların eksikliğiyle boğuşuyordum. Kalbimdeki boşluk, hiçbir şeyle doldurulamaz bir yara olarak duruyordu.

Mektuptan sonra hayallerim, umutlarım ve tutkulu aşkımız, karanlık bir bulutun ardında kaybolmuş gibiydi. Günlerim, sıkıntı ve hüznün gölgesi altında geçiyordu. Yalnız ve düşüncelerimde boğularak geçirdiğim her bir saat ile birlikte acılarım daha da derinleşiyordu. Gözlerimden süzülen yaşlar nerede olursam olayım hep benimleydi. Bu mektup bana umut olmadı. Bu kaleye geldiğim ilk anki halime beni geri döndürdü. Birlikte yaşadığımız aşkın hala canlı olduğunu hissetsem bile onunla birlikte olmak için hiçbir şansımın kalmadığını da hissediyordum.

Zaman akıp gittikçe, onsuz geçirdiğim her bir günde Kral Soobin'in çocuğu olduğunu öğrendiğim gerçeği beni daha da derinden sarsıyordu. Kalenin içine hapsolmuşken yalnızlık beni karanlığın içinde sarıp sarmalıyorken yalanların gerçek yüzlerinin ağırlığı beni de mahvediyordu. İçimdeki fırtınayla birlikte gözlerimden süzülen her bir damla yaş dışarıya yansıtıyordu. Onunla geçirdiğim o anılarım her nefes alışımda daha da canlanıyordu.

Kalenin duvarları içinde geçen günlerim karanlıkla dolup taşıyordu. Her an onunla paylaştığımız mutlu anıları düşünmekten kendimi alamıyordum ancak gerçeklik, bizi ayrı düşüren acı bir gerçekle yüzleşmek zorunda bırakıyordu. Kalbimdeki yara, hiç kapanmayacak bu yara, derin ve kanayan bir iz olarak kalacaktı. Yine de mektubuna rağmen kalede geçirdiğim her gün özlemimin alevi daha da körükleniyordu. Surların ardında, onun sesini, dokunuşunu ve kokusunu özlemle bekliyordum. Her bir adımımda onunla olan aşkımın ne kadar değerli olduğunu anlıyordum. Onunla birlikte geçirdiğim anların tadını tekrar tekrar hatırlıyordum.
Kaledeki yalnızlığım beni saran bir ölüm sessizliğine dönüşmüştü. Her adımımda onunla paylaştığım anılar canlanıyordu. Bu yüzden hüznüm daha da derinleşiyordu. Duvarlar hüznümün sessiz tanıkları gibi etrafımda duruyordu. Kimsesiz bir yerde kendi acılarımın yankısıyla baş başa kalmanın ağırlığı sırtımda binlerce ton gibi bir yük taşıyordu.
Gözlerim sürekli ağlama isteğiyle doluyordu. O sarayda tehlikenin içinde kalmış, ben ise karanlık duygularla boğuşan bir yabancıydım. İçimdeki yangın alev alev yanarken bedenim çaresizlikle sarsılıyordu.
Her sabah uyanmak bu yükü taşımak için yeni bir mücadeleydi. Burada sessizce yok oluyordum. Gözlerim, kırgınlıkla ve acıyla dolu bir bakışla etrafı süzüyordu. Gözlerimde bir hayal kırıklığı, dünyanın en derin acısını yansıtıyorlardı. İçimdeki boşluk bir uçurumun kenarında dururken ben çaresizce düşüşünü bekliyordum.

Her gün Kral Soobin'in çocuğunu büyüten prensesin yüzünü hayal ediyordum ve bu içimi dağlıyor, ağır bir hüzne boğuyordu beni. Kendi çocuğumun olmasını dilediğim anlarda, kalbimdeki yara daha da derinleşiyor ve karanlık düşüncelere sürüklüyordu. Ben kalabalık bir kalenin içinde yalnızlığın hüküm sürdüğü biriydim. Öğrendiğim gerçekler içimde büyük bir yıkıma neden olurken bu yıkımı tek başıma kaldırmam gerekiyordu. O yanımda yoktu. Hiç de olmayacaktı. Beni görmeye gelmeyecekti. Bu sözleri sadece teselliden ibaretti. Mektubunda her şeyi anlatmıştı. O karanlık bir okyanusun ortasında dibe batarken nasıl olur da beni görmeye gelirdi ki? İkimizde böylesine bir tehlikenin içindeyken, birbirimize kavuşmamız mümkün değildi.
Artık hayatında Prenses Elia ve iki çocuğu vardı. Onlarla tekrar görüşmüştü. Ben bu sessiz kalede ayrılığın hüznünden hastalanırken, Kral Soobin onlarla tanışmıştı. Tahtını kurtarması için bu büyük bir fırsattı. İsterse o prensesle evlenebilirdi. Çocuklarını halka duyurabilir ve beni tüm hayatım boyunca bu aşkın acısına terk edebilirdi.

Fakat yapmadı.

Kral Soobin sözünün eriydi.

En kısa sürede yanında olacağım derken ki sözleri bile bana tüm umudumu kaybettirmişken o birden burada belirdi. Yanı başımda. Kalede. Tüm sessizliğin içinde öyle bir belirdi ki, gerçek olduğuna inanmam zaman aldı.

Bir gece yarısı, uykuya dalmak arttık gittikçe daha zor bir hal almışken ve ben dalgınca boşluğu izliyorken merdivenlerden duyduğum ayak sesleriyle birisinin odama geldiğini anladım. Gözlerim kapıyı buldu. Yaver ya da hizmetçi kadının geldiğini düşünüyordum. Kapı yavaşça aralandı. O kadar sessizce açtı ki kapıyı, uyuduğumu düşünüyordu. O küçücük aralıktan baktı bana. Onu gördüm. Kalbim birden hızla atmaya başladığında ve gözlerim bulanıklaştığında bunun hayal olmadığını fark ettim. Karşımda duruyordu işte. Kral Soobin buradaydı. Tüm gerçekliğiyle kapıdan bana bakıyordu.
Uyumadığımı anladı. Kapıyı tamamen açtı.

"Yeonjum'um." dedi. Zamanın durduğunu hissettim. Sanki gerçeklik algımı yitirmiş gibi hissediyordum. Bana sesleniyordu. Aylar sonra adımla çağırıyordu beni. Yeonjum'um.

Göğsümden bir hüzün dalgası yükseldi. İlk vurduğu yer gözlerim oldu. Sonra kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. "Geldiniz." dedim titreyen dudaklarım arasından. Kafasını usulca salladı. Üzerimdeki yorganı bir hışımla açıp yataktan indiğim gibi kendimi onun kollarına attım. Sımsıkı sardı bedenimi. Kocaman sarıldı bana. Özlediğim kokusunu içime çekerken ağlamam durmak bilmiyordu. Onun hasretinden ağarlaşmış saçlarımdan öptü.

"Geldim Yeonjun. Evime geldim."

klanın son hizmetçisi | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin