bedenler yükseldiğinde

1.6K 235 143
                                    

yorumlarınızı bırakmayı unutmayınnn <333

O gece duydum. Odasına giden ayak seslerini. Bir kız, Yuna, benimle birlikte getirilen o kız, prensin odasına gitti. Gece boyu ses seda yok. Onları dinledim. Sırf merakımdan yaptım. Sabaha kadar çıt bile çıkmayan odayı dinledim, dinledim. Taa ki prensin yaveri gelene kadar. Beni görmedi. Onların aksine bir yoldaydım. Hemen arkasına saklandığım yuvarlak bir kolonun arkasında.

Odanın kapısı açıldı. Yaverin hemen yanındaki adam içeriye girdi ve geri çıktığında kucağında kız vardı. Baygın ya da ölü, bilmiyorum. Yaver odaya girmeden kapıyı geri kapattı ve birlikte gittiler.

O gece, prensin odasında ne yaşandı bilmiyorum ama ertesi sabah Yuna'nın odasında ölü bulunduğu haberi herkes tarafından duyulmuştu.

O gece gerçekten şanslıydım ve onun tilkilerinden birisini yakaladım: Odasından sağ çıkamayanlar. Peki ya sağ çıkanlar? Biz neydik? Bizi neden bağışlıyordu? Neden merhamet ediyordu bize?

Bana doğru gelen oğlanı fark ettim. Uzun boylu, yapılı vücudu ve tıpkı saraya yakışan bir soylu gibi duruşu vardı. Üzerindeki kıyafetler pahalı kumaşlardan, takıları ender taşlardandı. Uzun saçı prensinki gibiydi. Fakat ona göre daha zayıf ve çelimsiz.

"Sen Yeonjun olmalısın." Güler bir yüz, samimi bir dil...Sadece tebessüm ettim.

"İsmimi nerden biliyorsunuz?"

"Burada ismini bilmeyen mi var?" Öyleyse herkes beni tanıyordu.

"Kimseyle tanışmadım henüz."

Güldü. "Burası saray. Giren çıkan herkesin adı sanı bilinir. Ailesi, nereden geldiği, ne işle uğraştığı, evine kadar öğrenirler adamın. Bu saraydaki askerler varya, şah damarından daha yakındırlar sana. Her hareketini bilirler. İçinden geçen düşünceleri bile."

Şaşkınlıkla ona baktığımı fark ettiğinde karnını tutarak geriye doğru gürültülü bir kahkaha attı. Hâlâ aynı ifadeyle ona bakıyordum çünkü gerçekten ne olup bittiğini anlamamıştım.

"Ben sizinle tanıştığımı düşünmüyorum." dedim ciddiyetle. Ya buradan gidecek ya da ölecek düşüncesi artık tamamen kafamın içindeydi.

Hemen elini uzattı. "Gyu ben. Prensin çocukluktan beri en yakın arkadaşıyımdır. Birlikte büyüdük. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi."

Anlamayarak ona baktım. Sonra da buralarda bir yerde prens ya da yaveri dolaşıyor mu diye etrafta bir göz gezdirdim. Kimse yoktu.

Gyu, samimi, sıcakkanlı ve neşeli. Prensin aksine arkadaş canlısı ve tilkilere sahip değil. Benimle konuştuğuna göre kendisini insanlardan üstün görmüyor veyahut sinsi birisi ve sadece ne olup bittiğini öğrenmek için yakınlaşıyor.

"Üzgünüm ne için sarayda olduğumu biliyor musunuz?" Hafif bir fısıltıyla sordum. Çünkü bir soylu, özellikle de prensin arkadaşı ise, kendisinden kötü hayatlar yaşayan insanlara bu kadar iyi ve yakın davranmazdı.

"Biliyorum." Bakışları değişti bir anlığına. "Sende onlar gibisin. Onlardan olacaksın."

Kaşlarımı çattım. "Kimlerden?"

"Prensin odasına girip çıkan fahişelerden." Bunu o kadar kolay söyledi ki sanki kendim istiyormuşum gibi bir ima vardı sesinde. "Fahişeler için tek kurtuluş yolu budur. Prensin altına yatmak. Ha, herkes de bunu başaramaz. Prensin beğenisini kazanmak gerekir." Elini ağzına siper edip gizli bir şeyler söylermiş gibi yaklaştı bana. "Seni beğenmiş demek ki. Altına almak isteyecek kadar arzuluyor."

klanın son hizmetçisi | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin