kan, günah ve yemin (FİNAL)

1.1K 133 311
                                    

Tanrı şöyle yazmıştır: Ölecek olanlarınız, korkup kaçanlarınızdır. Bir savaşın daimi kazananı sadece Tanrısından korkandır. O ki, bütün zorlukla direnmiş, kızgın bir ok gibi güneşten nuruyla parlayacaktır. Şayet onun bu dünyada sahip olduğu tek şey, hava, su, toprak ve ateştir. Dünyevi zevkler için Tanrısından vazgeçmez.

O ölmüştü.

Artık kabul ediyordum.

Onun artık bu dünyada var olmayacağını bilmek canımı her ne kadar yaksada, hayallerimde ve kalbimde onu yaşatmaya devam edecektim. Çünkü ölüm sadece bedenle olmazdı. Ruhu buradaydı. Sarayda. Odasındaydı. Benimleydi. O kaledeki küçücük odanın içinde ruhlarımız birbirine sarılarak geceleri gündüz, gündüzleri gece ediyordu. Daima yaşayacak olan tek varlıklar ruhlarımızdı. Cennetse cennet, cehennemse cehennem. Biz birdik.

Kimse öğretmemişti bunu bana. Cennet ya da cehennemi seçmem gerektiğini bile bilmiyordum. Küçüktüm, hiçbir şey kavrayamıyordum. Sonra bir gezgin oldum. Ticaret yaptım. Ne öğrendiysem yollarda öğrendim. Hiç tanımadığım insanlardan bilgiler edindim. Hiç görmediğim yerler gördüm. Kim olduğumu buldum. Nasıl yaşamam gerektiğini. Bir hırkanın sökülen ipi gibiydi her şey. İpin ucunu çektikçe devamı geldi. En sonunda hırka söküldü. Şimdi elimde koca bir ip yığını var. Ne yapacağımı bana öğretecek bir annem yok. Annelerin bize hayatı öğretmesi gerektiğini bile başkalarından öğrendim.

Annemi hiç tanımadım. Yüzünü hatırlamıyorum. Sesini hatırlamıyorum. Ölmemiş olsa şimdi çıkıp gelse karşıma kim olduğunu bilmem. Hayatımda hiç annem olmadı. Yokluğunun bile nasıl bir his olduğunu anlatamam çünkü o his hiç var olmadı.
Benim için var olan tek kişi babamdı. On beş yaşına kadar tanıdığım babam. Bana hayatı öğretmeye çalışan, ikimiz için küçük bir dünya kuran babam.

Ailesinden hiç bahsetmezdi. Bana kim olduğunu anlatmazdı. Hep susardı. Gerektiğinde konuşurdu. Bir baba olabildi ama iyi bir baba olup olmadığından emin değildim. Hep ezilen oldu ama gururunu ezdirmedi. İnsanlar babamı pek sevmezdi ama babam kendisini çok severdi. Bana şakalar yapardı. Birlikte tiyatro izlemeye giderdik ve bazı geceler beraber kitap okurduk. Bana nasıl balık tutmam gerektiğini öğretmişti. Fakat nasıl kral olunur öğretmemişti. Çünkü kendisi bile bilmiyordu.

"Ansan Krallığı'nın en başından beri kralı sendin. Tahta oturması gereken kişi sendin."

Gerçekliğini algılamakta zorlandığım cümleler, satırları okurken her bir kelimede şaşkınlık içinde kalmam. Kilitli bir kutunun son kilidini çevirdiğinizde içinden çıkan şey; ya iyi ya da kötü. O an karar veremedim. Bunun bir şaka olup olmadığını anlamak çok zor gelmişti. Birkaç kez okudum. Mektubu ezberleyene kadar okudum. Beni düşünmeden sarf ettiği cümleler gibiydi hepsi. Sıradan birisiymişim gibi yazmıştı. Kral Soobin bana bunu yaptığı için hiç pişmanlık duymuyordu.

Babamdan ve benden aynı anda tahtımızı alırken ve iki kralın katili olurken hiç pişman değildi. Sözleri can yakıyordu.

"Şimdi o tahtta hiç hak etmeyen birisi oturuyor Yeonjun. Hyuka. Benim yaptığımı yap Yeonjun. Git ve tahtını onlardan al!"

Bedeni karşımda belirdi. Ellerinde kan. Parmaklarından akıyordu adeta. Dudakları kan. Beni öptüğü dudakları kan içindeydi sanki. Kralın intikamı gibi beliriyordu karşımda. Tam gözlerimin içine bakıyor, "Git ve tahtını onlardan al!" diyordu. Adeta kulaklarımda yankılanıyordu sesi. Benim senden ve babandan aldığım tahtı git ve onlardan al, diyor gibiydi.

"Hyuka!" Adını kükreyişim Büyük Salon'da yankılandı. Herkesin sesi kesildi. Salonun kapıları sonuna kadar açılırken arkamda yaver ve Beomgyu ile içeriye girdim. Ellerimde zarflar. Taşıdığım şey büyük bir sır.

klanın son hizmetçisi | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin