"Yeonjun! Nereye gidiyorsunuz?" Beomgyu peşimizden koşarak geliyordu. Onun arkasında da ağır adımlarla yürüyen Taehyun vardı. Prens beni beklemeyip yürümeye devam ederken ben durup Beomgyu'yu bekledim. Nefes nefese kalmıştı. Ellerini dizlerine yaslayıp öne eğildi. "Nereye gidiyorsunuz birlikte?" diye sordu merakla. Taehyun birkaç adımda yanımıza geldi. Söyleyip söylememe konusunda kararsızken omzumun üzerinden dönüp prense baktım. Bizi izliyordu. "Hiçbir yere." dedim. İnanmadı. "Soobin! Nereye böyle?" Ona doğru bağırdı ve sesi sarayın duvarlarında yankılandı.
Prens olduğu yerde durup Beomgyu'nun yanına gitmesini beklerken bende peşinden gittim."Ne yapacaksın Beomgyu?" diye sordu onu tersleyerek. Beomgyu bir prense birde bana baktı. Sonra yaklaşıp onun kulağına bir şeyler söyledi ve prensin gözleri benim üzerimde gezindi. Ne söylediğini merak ederek duymaya çalıştım ama o kadar sessizdi ki hiçbir şey duyulmuyordu. Prensin yüzünde bir tepki aradım, bulamadım. Beomgyu geri çekildiğinde prens arkasında bekleyen Taehyun'u fark etti.
"Sizde gelin öyleyse." Onları da aramıza davet ettiğinde şaşkınlıkla Beomgyu'ya baktım. Ne demişti de ikna etmişti prensi acaba? Beomgyu hemen kabul edip kafasını salladı. "Bizde atış yaparız artık." Çocuk gibi söylenerek bizden önce Taehyun ile birlikte askerlerin yanına doğru gittiler."Neden onları da çağırdınız ki?" Sitem ettim. Prens üzüldüğümü fark etti. "Onlar benim arkadaşlarım. Gelmelerinde bir sakınca görmüyorsam sende görmemelisin." Prens Soobin beni tamamen reddediyordu. Bana gösterdiği o iyi niyeti yoktu artık. Her dediğimi yapan insan gitmişti. Üzülüyor muydum? Evet. Beklentilerim değişmişti. İlk başlarda ondan hep daha kötüsünü beklerken şimdi farklıydı.
Sessiz kalışımın üzerine bir daha hiç konuşmadık. At arabasına bindik. Prens benim yanıma otururken Taehyun ve Beomgyu'da karşımıza oturdular. Askerler etrafımızda, bizi koruyarak gelirken at arabasının perdeleri kapandı."Nerede atış yapıyorsun Soobin?" Beomgyu'nun merakı durmuyordu. Her şeyi bilmek istiyordu. "Sen bilmezsin Beomgyu." diye nazikçe karşılık verdi ona. Arkadaşlarına hep iyi davranıyordu. Ben etrafta gözlerimi gezdirirken Taehyun ile gözgöze geldim. Tebessüm ederken yüzünde bana acıyan bir ifade vardı.
"Bir şey mi oldu?" diye sordum imayla. Neden bana öyle bakıyordu ki? Kafasını iki yana olumsuz anlamda sallayıp gülümsedi. "Bir şey olmadı Yeonjun. Yorgun görünüyorsun." Bu sözün hemen ardından Prens Soobin bana döndü. Bana baktığını bilirken kafamı yavaşça ona çevirip gözlerine baktım. "Uyu biraz." Elini yanağıma koydu. "Hiç uyumadın biliyorum." Biliyordu. Sabaha kadar onu izlediğimi sonrasında da gitti diye korkarak uyandığımdan haberdardı. Prens Soobin'in bilmediği şey yoktu. "Uyurum prensim. Beni düşünsenize gerek yok." Beomgyu ve Taehyun'un yanında nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Beni tedirgin ediyorlardı. Onlarla olduğumda her söylediğime dikkat etmem gerekiyormuş gibiydi. Fakat onlardan başka da kimsem yoktu
Kafamı diğer tarafa çevirip arkama yaslarken gözlerimi kapattım. Gidene kadar uyusam bile yeterdi. Ben uykuya geçerken prensin elini yanağımda hissettim. Kafamı kendisine doğru çevirdi. Yanağım omzuna yaslandı. Orada uyudum. Prensin omzunda.-
Dar taşlı yollara girdik. İki yanımızda uzun uzun ağaçlar, yavaşlayan atlar yoldan tek tek geçti. Askerlerin arkasında biz vardık. Uzun yolun sonunda bizi karşılayan küçük bir kale. Etraf kendisinden uzun ağaçlarla çevrilmiș. Dışarıdan bakıldığında gözükmüyor bile. Askerin yardımıyla ben at arabasından inerken prens de indi hemen. Beomgyu şaşkınlıkla kaleye baktı. "Vayyy Soobin!" dedi hayretle. "Böyle gizli saklı yerlerin mi vardı senin?" Prens elimden yakaladı beni. Parmaklarımızı birbirine geçirdi. Telaşla onlar gördü mü diye bakarken kimsenin bize bakmadığını fark ettim. Hepsi kaleyi inceliyordu. Prensin yanımızda onlar varken bana böyle davranması tuhafıma gidiyordu. Beomgyu daha sonra bunun çok şakasını yapacaktı. Tabii her ne kadar şaka denilebilirse. "Var Beomgyu var." dedi bıkmış sesiyle. "Senin bilmediğin daha nereler var bir görsen."
"Prensim, burası Hyuka'nın ailesine ait olan toprak mı?" Yanyana yürüyorduk. Adımlarımız aynıydı. Elimden tutuyordu. Bir rüzgar hafifçe esip saçlarımızı savurdu, dönüp bana baktı. "Değil. Burası benim toprağım. Oranın çok uzakta olduğunu söylemiştim sana." Başımla onayladım onu. Neredeyse iki hafta boyunca saraya dönmediği zamanda oraya gitmişti. Asla unutmayacaktım.
Kaleye girip dar merdivenlerinden yukarıya çıkarken prens hepimize dinlenmemiz gerektiğini söylemişti. Bugünlük atış yapmasa bir sorun olmayacağını sadece bize buraları göstermek istediğini söylemişti. Onunla peşpeşe yukarı katlara çıkarken hala elimi tutuyordu. Beomgyu ve Taehyun ilk kattaki herhangi bir odada kalmak için bizden ayrılırken bizde en üst kattaki bir odaya girdik.
Kapıyı açtı. Önce benim girmemi bekledi. Asker biz girdikten sonra kapıyı dışarıdan kapattı. "Burada eskiden biz yaşardık." dedi birden. Aynalı bir masa, gömme bir dolap, kocaman ahşap yatak ve yerde renkli bir halı vardı. Yavaş adımlarımla aynaya doğru gittim. Beni takip etti. Hemen arkamdaydı. "Siz?" diye sordum ilgiyle.
"Ben, annem, babam ve kız kardeşim."
Gözlerim kocaman açıldı. Hızla arkama dönüp gözlerinin içine bakarak, "Kız kardeşiniz mi?" diye sordum. Başıyla onayladı beni. Bunu söylerken oldukça rahattı. "Bir kız kardeşiniz mi var?" Hâlâ duyduğuma inanamıyordum. Bu zamana kadar onun tek kardeş olduğunu düşünmüştüm. Herkes bana daha prens hakkında hiçbir şey bilmiyorsun derken ne kadar da haklıydı! Gerçekten de hiçbir şey bilmiyordum. Prens kocaman kilitli bir kutuydu. Kilidini bir türlü açamıyordum ama her çevirdiğimde farklı bir gerçekle karşılaşıyordum.
"O nerede?" Sesimdeki ilgi hoşuna gidiyordu. Onu merak etmemi seviyordu. Geriye adımlayıp yatağa gitti ve oturdu. "Ansan'da değil. Başka bir şehirde." Ellerini arkasında yatağa yasladı.
"Neden sizinle yaşamıyor? Neden sarayda değil?" Kendi tutamayıp sorduğum sorular çok fazlaydı belki ama onun hakkında her şeyi bilmek istiyordum. Annesinin yaşadığını bile yeni öğrenmiştim. Yatağa doğru bir adım attım. "Kız kardeşim öldü Yeonjun. Lord Huening'in oğlu öldürdü onu." Şaşkınlığım gittikçe artarken öğrendiğim gerçeklerle taşlar yerine oturuyordu. Hyuka'nın neden prens karşısında bu kadar güçlü olduğunu şimdi anlıyordum.
Tam önünde durdum. Ben ayaktayım, o oturuyor. Bacaklarını benim için açmış, oturmam için bacağını işaret etti. Tereddüt ederek oturdum bacağına. Eli hemen belimi tuttu. "Öldü mü?" dedim. Duygularımı gizleyemiyordum.
"Kimseye anlatmadım." Yüzüme düşen bir tutamı kulağımın arkasına verirken gözlerini benden çekmedi. "Bana anlatın." dedim tiz sesimle. Elimi onun yaptığı gibi yüzüne çıkarıp yanağına koydum. "Ben sizin eviniz değil miyim prensim?" Dudağı hafifçe yana doğru kıvrıldı, bunu söylemem hoşuna gitti. Usulca kafasını salladı. "Evimsin." dedi kendinden emin bir şekilde. İstemsizce gülümsedim. İkinci defa bana bunu söylüyor oluşu kalbimi hızlandırıyordu.
Lord Huening'in en büyük oğlu, prensin kız kardeşini kim olduğunu bilmeden öldürmüş. Birbirlerinin varlığından haberdar olmayan gençler bu olayla birbirlerinin hayatlarına dahil olmuşlar. Neden öldürdüğünü ya da nasıl öldürdüğünü anlatmadı. Yıllar geçmiş üstünden. O'da benim gibi hissediyormuş. Üzerinden zaman geçtikçe öfke azalıyor, hisler gitmiyormuş. Bunları bana söylerken tek düşündüğüm neredeyse aynı şeyi yaşamış olduğumuz gerçeğiydi. Kimseye anlatmamıştı. Hislerini kimse bilmiyordu. "Babam, Kral Choi, Lord Huening ile imzaladığı anlaşmayla ayrılık yaşadığı annemin onun topraklarına, halkına sahip çıkması için gönderdi. Annemin bugün Hyuka'nın topraklarında olma nedeni bu Yeonjun."
İçimdeki öfkem kabardı. Gözlerimdeki yansımayı bilmiyorum ama alevlerini hissediyorum. "İntikam alın." dedim düşünmeden. "Siz kralsınız, kimse sizden üstün değil." Avucu yanağımı okşadı. Bu halime güldü ama gülünecek bir şey yoktu. Ben dediklerimde ciddiydim. "Merak etme Yeonjun. Kimseyi yaptığı ile başbaşa bırakmıyorum. İntikam alıyorum."
Merakla sordum. "Hyuka'ya ceza verememe sebebiniz bu mu?"
Hemen reddetti beni. "Başka bir şey." dedi. "Hyuka'nın ailesi farklı, kendisi farklı. Yeonjun," Beni kendisine doğru çekti. Ellerimle ensesinden tutundum. Ne diyeceğini bilmezken, bilinmezlik beni bu kadar korkuturken dayanmak zordu. Yutkunamadım.
"Hyuka benim üvey kardeşim."
-
merhaba.
finali kafamda tasarladım. daha istediğim konulara yeni yeni giriyor olsak da sanırım maximum 50 bölüm civarı olur. bir kesinlik yok ama.
okuduğunuz için teşekkürler. 🩷🫶🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
klanın son hizmetçisi | yeonbin
Fanfiction"O, alevlerini söndüremeyen karanlık bir şehirdi." başlangıç: 06/03/23 bitiş: 04/08/23