Ben söylemesem bilmez nasıl yaşadığımı, bilmez nelere katlandığımı, neler yaptığımı diye düşünürdüm. Bir haber yaşıyor benden. O'da benim gibi sıkıştı kaldı bensiz duvarların arasına. Duyamaz artık sesimi. Göremez beni. Odasının her bir yerinde bir anımız var. Onun için daha zordu katlanması. Baktığı her yerde ben vardım. Benim kokum vardı. Sarayın içinde bana ait küçük bir odam vardı. İçinde onun hediyesi okyanus mavisi kocaman bir ayna. Kolyem boynumda. Onu hiç çıkarmadım. Tavşan Tepesin'e giderken takmıştım. Ne yıkanırken çıkardım ne de uyurken. Onu özlediğim her an boynumdaki kolyesine sarıldım.
Fakat bilmiyormuşum. Hiçbir şeyden haberim yokmuş benim çünkü habersizce yaşamam gerekiyormuş. Her şeyin bu kadar tehlikeli olduğunu ayrı düştüğümüz o vakitte anladım ama hiçbir zaman gerçek gibi gelmedi. Bu an bile gerçek gibi gelmiyordu. Bir hayal gibi. Sanki yanımda değilmiş gibi. Bana sarılmamış, beni öpmemiş gibi geliyordu ama öylesine derin hissediyordum ki onu ben, buradaydı işte. Tam yanımda. Benimleydi. Ne kadar da çok özlemişti beni. Konuşmasa bile anlıyor, bakmasa bile görüyordum.
Yaver ona benim mektubumu götürmeden önce de, defalarca benden habersiz görüşmüşler. Sarayda ya da değil. Haftada bir kez görüşüyorlarmış. Kimse bana söylemedi. Yavere bana söylememesini söylemiş. Çok kızdım. Kırıldım. Öyle olması gerekiyordu, dedi. Yoksa şimdi yanımda bile olamazmış.
Yaver ona her hafta nasıl olduğumu söylüyormuş. Her gece ne yediğime, kaçta uyuduğuma kadar anlatıyormuş. Kral Soobin'in her bir hareketimden ayrı olmamıza rağmen haberi varmış. Bırakmamış beni. Sadece ölüm bizi ayırabilir derken haklıymış.O şimdi beni kollarının arasına almış, yanımda yatarken mektubundan bahsetmek boğazımın düğümlenmesine neden oluyordu. Ağzımı açıp da tek kelime edemiyordum. Ona kızamıyordum bile. Özlemi su olsa şimdiye okyanuslar yaratmış birisinin kırgınlığı ne olur ki? Nasıl gönül koyabilir geçmişte yaşananlara? Yapamıyordum. İçimdeki özlem ateşi alev alev yanarken alevimi söndürecek hiçbir şey yapmak istemiyordum.
"Sizi çok özledim." Yatağın ucunda otururken, onun arkası bana dönükken kırgın ama özlem dolu sesimle konuştum. "Uzunca sarıldık ya geldiğinizde, yetmedi."
Omzunun üzerinden gülümseyerek bana baktı. "Yetmez Yeonjun. Bu ayrılığın özlemi hiç dinmez." Üzerindeki ceketinin düğmelerini açmaya uğraşıyordu.
Oturduğum yerden kalktım. Ona doğru giderken geldiğimi fark edip bana döndü. Ellerimi ceketinin üzerindeki ellerinin üzerine yerleştirdim. "Bırakın ben açayım." der demez ellerini aşağı indirip belime yerleştirdi. Düğmeleri açmaya çalışan ellerime baktı. Elleri sıkıca belimi okşadı. "Zayıflamışsın." dedi kızar gibi.
Omuz silktim. Gözlerim onunkileri buldu. "Çok yemiyorum." Gözgöze geldiğimiz o an ağlamak istedim. Çok doluydum. Her şeyi konuşmak istiyordum. Ona bağırıp çağırmak kızmak istiyordum ama bir yandan da istemiyordum. Bu araf bana acı çektiriyordu. Bir tek o bana anlatsa rahatlardım ama geldiği gibi de sormak istemiyordum.
Son düğmeyi de açtığımda ellerimi tuttu. "Seni böyle görmek beni çok üzdü." Sesi özlem dolu. Bir o kadar da yorgun. Uzun yol gelmişti. Dinlenmesi gerekiyordu ama onu hiç bırakmak istemiyordum.
"Üzülmeyin. Yeterince üzüldük. Biraz da olsa size doymak istiyorum. Özlemim dinsin. Dindirin özlemimi. Geri gidecek bile olsanız geldiğiniz anı doya doya yaşatın bana. Yaşadığımı hissettirin."
Belimden çektiği gibi sıkıca sarıldı bana. Kolları sıkıca sararken beni kafamı omzuyla boynu arasına gömüp hasret kaldığım kokusunu içime çeke çeke sarıldım ona. Öyle çok özlemiştim ki, kelimelerle tarif bile edilemezdi bu his. "Yaşıyorsun Yeonjun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
klanın son hizmetçisi | yeonbin
Fanfiction"O, alevlerini söndüremeyen karanlık bir şehirdi." başlangıç: 06/03/23 bitiş: 04/08/23