"Evet." diye onayladım onu. "Çünkü sizin etkinizdeydim."
"Yeonjun," Sesi kalın, bir aslan gibi. Bulduğum cesaretimi kaybetmeden susturdum onu. Ben konuşmaya devam ettim.
"Bir şey söylemeyin. Babamı öldürdüğünüz için sizden nefret ediyorum. Sekiz yıl geçti. Koskoca sekiz yıl. Belki öfkem gitti, sinirim geçti. Yaşandı bitti dedim ama benim dünyam karardı, umutlarım bitti. Her şeyim değişti. Ben...ben alt üst oldum. Sizden nefret ettiğimi söylemem basit çünkü hislerim gerçek. Üstü tozlandı diye unuttum sanmayın. Size aşık olacağımı düşünmeyin. Bana dokunuyorsunuz diye size muhtaç olduğumu, kendime dokundum diye aciz olduğumu zannetmeyin. Öfkemi biledim ben. Büyüdüm. Artık o küçük çocuk değilim ama duygularım taze."
Sadece beni dinledi. Hiçbir şey demeden. Bu beni daha çok konuşturdu. Fırsatım varken konuşmalıydım. "Babamın yokluğuna alıştım. Buraya da alıştım. İnsanoğlu hemen alışıyor, buna ne şüphe. Ama hiçbir şeyin yerini dolduramıyor. Hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmuyor." İçimde şimdi alevlenen bir öfke. Ellerimi göğsüne koyup ittirdim onu. Kımıldamadı bile.
"Eğer babamı öldürmeseydiniz, eğer bunları yaşamamış olsaydık her şey ama her şey beni heyecanlandırıp güzel hissettirirdi. Dokunuşlarınız, öpüşleriniz, sözleriniz..." Gözümden bir damla yaş yanağım boyunca süzüldü. Büyük eli yanağımı buldu. Yavaşça okşadı. Baş parmağı gözyaşımı sildi. "Şimdi de heyecanlanmıyor musun?" derken sesindeki kırgınlığı hissettim. Ona karşı bir şeyler hissetmemi bekliyordu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Diğer eli de yanağımdan tuttu. Büyük elleri arasında küçücük yüzüm kayboldu. Kendimi tutamadım. Gözlerim kısıldı, ağlamaya başladım. Tuhaf hissediyordum. Yapmamam gereken bir şeyi yapıyordum belki ama kendimi daha fazla tutamıyordum. Kendimi tuttukça dolup taşıyordum.
"Ağlama. Neye ağlıyorsun?"
Onu duymuyordum. Yanağımdaki elleri tutup çektim. Onu ittirmeme izin verdi. Kafamı önüme eğip ağlamaya devam ederken kolumla yüzümü kapattım. "Neye ağladığımı bile bilmiyor musunuz?" Tiz sesimi saklamak istedim ama elimde değildi. Bir süre beni izledi. "Sudan çıkalım." dediğinde onu dinlemedim. "Sudan çık." Yüzümü sakladığım kolumu tutup çekti. Kaldırdı beni. "Ağlama daha fazla." derken peşinden sürükleyerek sudan çıkardı.
Bulanık gözlerim yüzünden önümü göremezken ve hiçbir şeyi seçemezken elime tutuşturduğu gömleği tuttum. Önce kendisi giyindi. Pantolonunu geçirdi altına. Benim giyinmediğimi fark edince elimdeki gömleği alıp sırtıma örttü. Kollarımı geçirdi. Önümü ilikledi. Ağlamam durmuştu ama gözlerim hala ıslaktı. O da kendi gömleğini giyerken kum olmuş pantolonumu alıp giydim. Bileğimden tuttu, peşinden saraya doğru sürüklemeye başladı. Ayakkabılarım, onun çizmeleri kumun üzerinde kaldı. Bir kere bile arkasına bakmadan çekiştirdi beni. Kafamı önüme eğip de yürüdüm. Saraya yaklaştığımızda etraftaki insanlar bize bakıyordu. Bizim bu halimize. Prensin beni arkasından çekiştirmesine.
Merdivenleri peşpeşe çıktık. Parmakları hâlâ bileğimi sıkıyordu. Sinirlenmişti. Belli etmemeye çalışıyordu ama öyleydi. Skainliği artık yoktu. Biliyordum. Bir barut gibiydi. Ben de bir ateş. Sadece hızlı adımlarla odasına gidiyorduk. Ağladıktan sonra annesi tarafından dövülüp azarlanan küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Odasının önüne geldiğimiz an içime bir korku düştü. Bana bir şey yapacaktı. Dövecek miydi? Öldürecek miydi? Kapıyı açıp girdiğinde elimle kapıya tutundum. Beni çekiştirip gelmediğimi fark edince dönüp baktı.
Gözlerinde, yüzünde bir öfke aradım. Beni öldürecek o öfkeyi aradım ama yoktu. "İçeri gir." dedi tehdit eder gibi. Elimi korkakça kapıdan çekerken, "Bir şey yapmayacağım." diye de güven vermeye çalıştı. Tereddütle elimi çekip girdim. Beni odanın ortasına doğru hızla çekti. Benden güçlüydü. Arkamdan kapıyı çarparak kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
klanın son hizmetçisi | yeonbin
Fanfiction"O, alevlerini söndüremeyen karanlık bir şehirdi." başlangıç: 06/03/23 bitiş: 04/08/23