Prens Soobin'in tilkileriyle yaşadığını söylerler. Hepsinin ayrı ismi vardır. Kimse tanımaz, bilmez. Bu yüzdendir ki kimseye danışmaz kimseden medet ummaz hep kendi bildiğini yapar. Umursamaz, ilgisiz ve insanlara karşı meraksızdır. Yaverleri dışında kimseye de güvenmez. Tahtı alana kadar yaşadığı şeyler yüzünden olduğunu düşünüyor insanlar. Ailesine de güvenmez. Babasını yataklara düşürenin o olduğunu söylerler. Kindardır, kibirli, burnu düşse yerden almayan, ve göklerden asla inmeyen. Hep Tanrı'ya ulaşmaya çalışır. Tanrı dışında kimse için eğilmez. İstediğini hemen alır. Yalvarmaz, yalvartır.
Ansan'daki üçüncü günüm. Kendime ait küçük bir odada bütün günlerimi boş geçiriyorum. Saraydayım. Asla olamayacağım bir yerde. Sırf Prens beni beğendi diye buradayım. Kim olduğumu bile bilmiyorken beni istedi. Prens Soobin, herkesin karşısında beni istediğini söylemişti.
Günün belirli vakitlerinde hizmetkarlar beni ziyaret ediyorlar, bir ihtiyacımın olup olmadığını soruyorlar ve bana yemek getiriyorlardı. Benimle ilgilenen insanlar vardı. Öyleyse kızla ilgilenen insanlar da vardı.
Tepsideki yemeklere baktım. Dışarıda yemesi bir dünya para olan yemekleri burada bedavaya yiyebilirdim. Sırf Prens beni beğendi diye. Geldiğimden beri tek bir yemeğe bile dokunmamıştım. İhtiyaç duyduğum için su içiyor, yatakta yatıyordum ama yemeklerini asla yemezdim.
Nefretim kendimden büyüktü. Elime bir kılıç verseler, tüm dünyayı önüme serseler ve deselerki sadece bir kişiyi öldürebilirsin hiç düşünmeden Prens Soobin derim. Ezeli düşmanım. Onunla asla bir değilim. İnsanlıktan nasibini almamış, Prens olmasa bu dünyada hiçbir şey yapamayacak birisi o. Tüm nefretim ona.
Kapı tıklandı ve yaşlı kadın yavaşça açtı. "Prens bu akşam seni bekliyor." İçeriye girdi. Elinde tuttuğu kıyafetleri yatağımın üzerine bıraktı.
"Bunlar ne?"
"Akşama yıkanmış ol. Temiz kokman için banyodaki sabunları kullan. Banyo koridorun sonunda, soldaki kapı. Akşam geldiğimde giyinmiş bir şekilde bekliyor ol beni. Aksi takdirde Prens gözünün yaşına bakmaz."
Anlamayarak baktım. Yaşlı kadın tüm sözlerinde ciddiydi. Bakışları beni ezdi. Mecbur hissettirdi.
"Ben kız değilim." dedim itiraz ederek.
Tek kaşını kaldırdı. "Ne olmuş?"
Dudaklarımı büzdüm. "Prens beni kız sandı sanırım." İçimde dehşet bir duygu var. Tıpkı diğer kızlar gibi mi yapacaktım? Ondan bu kadar nefret ederken?
"Prens seni kız sanmadı. Senin bir erkek olduğunun farkında ve seni istiyor. Karşı çıkmak için tek bir söz dahi etme sakın. Sana ne deniliyorsa onu yap."
"İyi de-" İtirazımı dinlemeden kapıyı kapatıp çıktı. Hah! Çok güzel! Ben izin vereceğim Prens ise bana istediğini yapacak! Tüm bu olanlara ses bile çıkarmamışken nasıl olur da şimdi sessiz kalırdım?!
Yatağın üzerinde kıyafetlerde göz gezdirdim. Kesinlikle kızların giydiği türden beyaz tüller olduğuna emindim. Asla giymezdim. Hiç kimse giydiremezdi.
Karnımın gurultusu beni kendime getirirken oturduğum yerde hareketlendim. Sarayın penceresinden bahçeyi izliyordum. Yemyeşil bahçe. Benim gibi insanların bir kere bile göremeyeceği meşhur bahçe. Düğünlerin, şenlik ve özel günlerin kutlandığı bahçe. Bahçenin tam ortasında bir heykel, gözlerinden su akıyor ve aşağısında toplanıyor. Bahçenin denize uzanan yolu taşlı ve çiçekli. Orada yürümek bir hayal gibi. Kocaman yerde birkaç kişi var. Sanırım saray askerleri.
Şimdi her şey önemsiz. Hiçbir şey umrumda değil. Tek yapabildiğim burada elim kolum bağlı bir şekilde ölümü beklemek. Çünkü ona boyun eğmeyeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
klanın son hizmetçisi | yeonbin
Fanfiction"O, alevlerini söndüremeyen karanlık bir şehirdi." başlangıç: 06/03/23 bitiş: 04/08/23