büyük salonun ağlaması

2K 145 162
                                    

Ansan Kralı.

Kral Soobin.

Şimdi onu hiçbir şey durduramaz. Belindeki kılıcı her sözü keser. Ona kalkan tek bir parmak bir kelleye sebep olur. Zavallı halkın tek yöneticisi. Muhtaç olunan kişi. Tüm kararların ve emirlerin sahibi. Kimseyi dinlemez. Kimseden emir almaz. Her zaman kendi bildiğini yapar. Kimseye danışmaz kimseden medet ummaz hep kendi bildiğini yapar. Umursamaz, ilgisiz ve insanlara karşı meraksızdır. Tanrı dışında kimse için eğilmez. İstediğini hemen alır. Yalvarmaz, yalvartır. Yaverleri dışında kimseye de güvenmez.
Zamanında babasını yataklara düşürenin o olduğunu söylerlerdi. Şimdi de babasını öldürenin o olduğunu söylüyorlardı.

Askerlerden duyduklarım beni afallattı. Kral Soobin hakkında söylediklerine inanıyordum çünkü o sekiz yıl önce de benim babamı öldürmüştü ve hâlâ hak ettiğini söylüyordu. İnanmak istemesem bile duyduklarımın doğru olduğunu düşünüyordum. "Yaşı geçiyordu. Tahta çıkmak için çok bile bekledi." Bu cümleler bile beni ikna etmek için yeterliydi.
Annesinden uzakta büyümüştü. Babasını tahta çıkmak için öldürmüştü. Kız kardeşi kendisi doğmadan üvey kardeşinin abisi tarafından öldürülmüştü. Kral Soobin'in hiçbir zaman iyi bir hayatı olmamıştı. Bu yüzden de ondan iyi birisi olmasını beklemiyordum. Fakat hayat bize ne yaparsa yapsın kim olduğumuzu seçebilmek yine de bizim elimizdeydi.

Kalbim sıkışırken askerlerin arasından hiçbir şey belli etmeden geçip odaya nasıl girdiğimi bile hatırlamıyordum. Duyduklarıma rağmen onun odasındaydım. Gidecek başka bir yerim yoktu. Her gece o yokken tek başıma yattığım yatağa bile oturmamış, dizlerimin üzerine yere çökmüştüm. Ağlamak istiyordum ama bir damla gözyaşı bile akmıyordu artık.
Bu gece kral olduğunu duyurduğu gece değildi. Bu gece nasıl kral olduğunu duyurduğu bir geceydi. Bana duyurmuştu. Odasına giderken her şeyi öğrenmiştim. Şimdi odanın ortasında, üzerimdeki şamdan artık yanmazken ve ayın ışığı bana vururken nefes almaya çalışıyordum. Bu gerçeği bedenim bile kabul edemiyordu. Tam şuramda, göğsümün tam ortasında bir ağırlık vardı.

Herkes aşağıda, büyük salonda yeni kralın kutlamasını yaparken ben tek başıma acılar içinde kıvranıyordum. Hem benim babamı hem de kendi babasını öldürmüştü. İkimizi de babasız bırakan o'ydu.
Biz bir başımızaydık, tek ve yalnız. Biz artık birbirimize bile sahip değildik. Haklıydı. Bu gece gerçekten çok tehlikeli olmuştu.

Her şeyin bitip de onun odaya gelmesini beklerken zaman düşünmekten su gibi akıp geçti. Kafamda dönen bin bir kelime birbirini yakalayamadı. Kalkıp da suratına bağıramadım. Gözümden bir damla yaş bile akmazken üzüldüğümü dile getirmek zor geliyordu. Hüzünüm gözlerimde, dudaklarımda, tüm yüzümdeydi. Beni anlıyor muydu? Okuyor muydu yüzümü? Bitmiş ve tükenmişliğimi görebiliyor muydu?!

"Neden orada oturuyorsun? Ayağa kalk Yeonjun." dedi emir veren sesiyle. Artık onun karşısında hiçkimse duramazdı. Ellerimle yerden destek alarak ayağa kalktım. Arkam ona dönüktü. Yüzünü görmek istemiyordum. Gözlerim duvardaki kılıcına kaydı. Uzun süredir ellememişti onu. Aniden tüm oda aydınlandığında kafamı kaldırıp etrafıma bakındım. Duvardaki şamdanlar yanıyordu. "Bana dön." Omuzlarım düşük, dudaklarım büzülü ve gözlerim çökmüş. Ona döndüğümde tüm gördüğü buydu. "Ne oldu sana?" diye korkarak yanıma gelmek istediğinde bir adım geriye gittim.

"Bir şey söyle Yeonjun. Birisi bir şey mi dedi yine? Hyuka'yla mı karşılaştın?" Sesindeki telaş beni ağlamam için zorluyordu. Aklına hemen Hyuka'nın gelmesi bile canımı ne kadar çok yaktığını bildiğini gösteriyordu. Asla babasının ölümü hakkındaki gerçeği öğrendiğimi bile düşünmüyordu. Kafamı yavaşça olumsuz anlamda iki yana salladım.

klanın son hizmetçisi | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin